Aylin Öney Tan

Üzüm Gözlüm

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Arap kadınları kapkara gözlerinin güzelliği ile bilinir. Doğu kültürlerinde göz güzelliği bütün güzelliklerin en kıymetlisidir. Bu nedenle gözleri iyice belirginleştirmek için kirpik diplerine rastık çekilir, sürmeli gözler daha da albenili işveli olur. Sürmeli gözlerle göz süzen işveli bir hanıma dayanabilecek yiğit pek az bulunur.

Son günlerde bütün kötülüklerin atası olarak tanımlanan alkol adını Arap kadınlarının kapkara iri gözlerinden alıyor. Günümüzde çelişkili gibi gözükse de alkol kelimesini dünya dillerine kazandıran Araplardır. Tarih boyunca İslam coğrafyasında gözünden başka kullanacağı kışkırtıcı silah bulunmayan kadının kurtarıcısı kömür tozundan yapılan Al Kohl olmuştur. Kadınların gözlerine sürdükleri ince antimon tozu, yani bildiğimiz rastık, kömüre benzediğinden 'Al Kohl' olarak adlandırılırmış. Zaman içinde çok ince pudra haline getirilmiş her şey bu adla anılır olmuş. Bundan yola çıkarak, alkol kelimesi giderek bir şeyin ruhu, özü anlamında kullanılmaya başlanmış. Bildiğimiz anlamda alkol sözcüğünü ilk kullanan ise 16. yy. Alman simyacısı Paracelsus olmuş. Kimyada C_H_O olarak tanımlanan damıtılmış sıvıya, şarap özü ya da ruhu anlamında ‘alkol’ adını uygun görmüş.

Üzüm pek çok kültürde adeta kutsal kabul edilen bir meyve. Kutsallığı insanoğlunun ortak tutkusundan kaynaklanıyor. Üzüm kâh damıtılıyor, kâh fermente ediliyor, keyfinden vazgeçilmeyen alkollü bir içki haline geliyor. Üzüm tadı ve ruhu içkiye geçiriyor. Üzümden damıtılan içkilerin en yaygınlarından biri (eski) milli içkimiz rakı. Rakının adı da gene Arapçadan geliyor. Arapça ‘ter’ anlamına gelen ‘arak’ kelimesinden türüyor. İmbikten boncuk boncuk terleyip damlayarak damıtılan alkole ‘arak’ adı doğrusu yerinde bir yakıştırma olmuş. Halen birçok ülkede, özellikle Ortadoğu ülkelerinde rakı, arak olarak biliniyor. Arak kelimesi Osmanlıcada ‘daha ince, en ince’ anlamına geliyormuş. Diğer bir deyişle, nasıl alkol sözcüğü Arapçada inceltilmiş anlamına geliyorsa, arak da Osmanlıcada benzer bir anlam taşıyagelmiş. Zaman içinde ise rakı sözcüğüne dönüşmüş.

İşte bütün kötülüklerin atası olarak nitelenen alkol ve gayrimilli ilan edilen rakı aslında adlarını Arap kültüründen alıyor 

Mezenin Mazisi

Rakının olmazsa olmaz yoldaşı ise meze. Mezenin mazisi ise karışık. Farsça, tadını almak, tatmak, emmek anlamına gelen ‘Mezîden’ kelimesinden türediği söyleniyor. Mutfak dağarcığımızdaki pek çok sözcük gibi sofralarımızın vazgeçilmez tadımlık mezelerinin adını da Farsçadan almışız. "Tadımlık meze" demek aslında biraz da kelime tekrarı gibi oluyor. Zira adını 'tat'tan alan meze zaten bir anlamda tadımlık demek oluyor.

Batılı kaynaklarda ise meze kelimesini İtalyanca ‘mezzano’ kelimesine dayandıranlar var. Bu iddiaya göre ‘mezzano’ sözcüğü, orta ya da yarı anlamına gelen ‘mezza’dan geliyor. Rivayete göre 14. yüzyılda Akdeniz'in Doğusuna gidip gelen Cenevizli tacirler bu yakıştırmayı yapmışlar. Ortadoğu ülkelerinde gördüleri ortaya gelen atıştırmalık yiyeceklere bu adı uygun görmüşler. Ana yemekten önce sunulan ufak tefek ara atıştırmalıklar, İtalyan tacirlerce böyle anılır olmuş. Elbette, Cenevizli tacirlerin Arapça "mezzah" şeklinde telaffuz edilen mezeyi kendi dillerine anlamlı bir şekilde uyarlamış olmaları da mümkün. Ama meseleye bu şekilde yaklaşan olmamış, kelimenin İtalyancalaştırılmış olma ihtimalinden çok, İtalyanca olduğuna hükmedilmiş.

Oysa günümüz İtalyan mutfağında "mezzano" diye bir şey yok, kelime ise daha ziyade ticarette aracı kişi ya da vasat anlamında kullanılıyor. Bu nedenle mezenin etimolojik mazisinde gönlümüz ister istemez Doğuya kayıyor, sofrayı donatan birbirinden lezzetli tatlara, meze adını yakıştırmayı daha akla ve gönüle yakın buluyoruz.

Neyzen Tevfik'e sormuşlar: "Razaki rakıya kafiye olur mu?" diye. Neyzen gülmüş: "Onu bilmem ama iyi meze olur!"

Kafiye kurallara bağlı olabilir ancak meze kurallara tabi değil. Rakı adabında genel geçerli kural rakıyı yudum yudum içerken, yanına lokma lokma tadımlık mezeler yemektir. Aksi takdirde erken başlayan akşamın sonu hayırlı gelmez, ertesi gün sefalet olur. İyi bir rakıcı, rakısına en iyi refakatçi bulmakta ustadır. Her akşamcı rakıya eşlik edecek mezesini kendi belirler. Her namlı içkicinin farklı bir meze tercihi vardır.

Deniz Gürsoy, bütün rakı sofralarına meze olacak lezzetteki "Çilingir Sofrasında Rakı" adlı kitabında ünlülerin türlü meze alışkanlıklarını sıralar: Ahmet Rasim, farklı üzüm çeşitleri ararken Kemençeci Vasil tek salkımla yetinirmiş. Selahattin Pınar ile Cahit Sıtkı Tarancı, Ezine beyaz peynirini zeytinyağı ile ezip üzerine karabiber serperek Çengelköy bademi tabir edilen minik salatalıklar ile eşleştirirlermiş. Muallim Naci, badem ile ceviz içini tercih ederken, Mithat Efendi rakısının yanında bir büyük tabak fasulye piyazını eksik etmezmiş.

Görüldüğü gibi her yiğidin mezesi farklı oluyor. İşte size yaz sofralarınıza eşlik edebilecek birkaç ufak meze fikri. Nasılsa birkaç kadehten sonra mazinin önemi kalmıyor. Her şey unutuluyor. Maziyi bu kez mezelere gömün. Kadehin buğusunda geleceğin falına bakın. İşte size buzlar erimeden yetişecek hızda mazili mezeler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Zeytin acısı... 10 Kasım 2014
Kavanoz dipli dünya! 27 Ağustos 2014

Günün Köşe Yazıları