Hak... Hukuk... Guguk...

14 Ekim 2018 Pazar

İstanbul’u saran muhteşem bir olayı, Tasarım Bienali’ni sizlerle paylaşacaktım bugün... Ama gelin görün ki... “Al Papazı, Verme Papazı” haberlerine kapıldım...
Rahip Brunson’un serbest bırakılmasını sevinçle karşılıyorum... Darısı, bir yıldır iddianame oluşturmak için “suçu” aranan Osman Kavala’nın, hapisteki 150 kadar gazetecinin başına... Darısı, Barış İsteyen Akademisyenlerin, görevlerini yapan avukatların; harp okulu öğrencileri, er ve erbaşların başına... Darısı “aldatıldığını” kabul ederek zirveye tırmananların yanı sıra, “aldatıldığı” için ömür boyu hapse mahkûm olan Nazlı Ilıcak’ların ve adlarını bilmediklerimin başına diyorum...
Evet, darısı hepsinin başına...
Ayrıca rahip Brunson’a bu vesileyle bir kez daha “Türkiye’nin demokratik bir hukuk devleti olduğunu, ülkemizde yargının tarafsız ve bağımsız olduğunu”(!) gösterdiği için şükranlarımı sunuyorum.
Ve bugün bu köşeyi sevgili Aziz Nesin’in Hak, Hukuk ve Guguk üzerine görüşlerine bırakıyorum: (Alıntılar için Genco Erkal’ın uyarladığı “Bir Takım Azizlikler” kitabından yararlandım. Okurken, onun sesini duymaya çalışın...)

***

“İnsan Hakları Üzerine Sözlük”ten kimi maddeler:
HAK - Arayanları değirmene gönderirlerse de, bugüne kadar değirmende bile bulan görülmemiştir. Onun için ne olduğu bilinmeyen, adı var tadı yok bir şeydir.
HAK HUKUK - Bu söz insanların diline guguklu saatlerden geçmiştir. Eskiden guguklu saatler vardı. Saat başlarında içinden bir kuş çıkar, saat ikiyse iki kere, beşse beş kere, dokuzsa dokuz kere guguk, guguk!.. guguk, guguk! diye seslenirdi.
İnsanlar guguklu saatin kuşundan bu sesi duya duya “Hak hukuk” demeye başlamışlardır.
Kuş dili insanların diline uymadığından, insanların dili dönmemiş, “guguk, guguk” diyecekleri yerde “hu-kuk, hukuk, hak hukuk!” demeye başlamışlardır ki bu yüzden başları pek çok belaya girmiştir.
HAK YOK VAZİFE VARDIR
- Ziya Gökalp’in bir manzumesinin bir dizesidir. Bunun üstündeki dize şöyledir: “Sakın hakkım var demeeee!”dir. Bunun altına şair “Yoksa valideni ağlatırlar” diye yazacakmış. Ama ölçüyü tutturamadığından “Hak yok vazife vardır” deyip çıkmış işin içinden.
HAY HAAAK - Hacivat perdeye inerken “Hay haaak!” diye bağırır. Bağırmasıyla Karagöz ensesine bir şaplak indirir. Çoluk çocuk, büyük küçük buna güler geçerler. Oysa bunda gülünecek bir şey yoktur. Buna ağlamalıdır. Çünkü her zaman “Hay hak” diyenler enselerine şaplağı yerler. Karagöz bize bunu anlatmak istemiştir. Ama kim anlayacak. Bizde o kafa nerde? Hay haaak!
Hepinize güzel pazarlar...

***

NOT - Sevgili Okurlar, Attilâ İlhan yazım üzerine şair, yazar Hüseyin Yurttaş’tan mektup aldım. Ortada internet aracılığıyla da yayılan bir tarih yanlışını vurguluyordu. Attilâ İlhan’ın ölüm tarihini kimi kaynaklar 10 Ekim, kimi kaynaklar 11 Ekim diye gösteriyor. Yanlışı hep birlikte düzeltelim diye o satırları paylaşıyorum:
“Attilâ İlhan, 10 Ekim 2005 tarihinde, saat 21.30-22.00 saatleri arasında hayatını kaybetmiştir. Bunu yakından bilen bir kişiyim. O tarihte, o saatlerde ben Attilâ ağabeyi aramıştım. Sürekli telesekreter çıktığı için evde olmadığını anladım ve kapattım. O gece Çolpan Hanım’daymış. Sabahleyin acı haberi aldık. Bu haber birçok gazetede bir gün gecikmeyle yer aldı. Attilâ İlhan 11 Ekim’de vefat etti diye bu yanlış bilgi yerleşti. Bunu düzeltelim isterim.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları