Özgür Mumcu

AKP Hâlâ Erdoğan’ın

28 Ağustos 2014 Perşembe

AKP’nin birinci olağanüstü kurultayı bir gövde gösterisi olarak tasarlanmıştı. Caddelerdeki ilan panolarına dek duyurulan kurultay gerçekten de kayda değer bir kalabalığı hem de sıkı bir sıcağa rağmen toplamıştı.
Ankara Arena’nın dışında dev ekranlar kurulmuş, dev bir çadırın altında çok sayıda partili kurultayı izliyordu. Çadırın sağladığı gölge ve ince borulardan püskürtülen su sayesinde dışarıdakiler kurultayı muhtemelen içeridekilerden daha rahat bir şekilde takip edebiliyordu.
Hem dilendiği zaman etrafa serpiştirilmiş onlarca seyyar satıcıdan Erdoğan tişörtleri ve bayrakları, AKP eşantiyonları, ay yıldızlı ve Osmanlı tuğralı rozetler alabilme fırsatı, ikram olarak sunulan çay da cabası. Günün anlam ve önemine ilişkin bu seyyar satıcılar haricinde sadece bir milli piyangocu göze çarpıyordu.
Partililer kendilerini son zamanlarda şanslı hissettiklerinden olsa gerek, satışları da fena gitmiyor gibiydi.
Arena’nın dışına asılmış bir fotoğrafı olmasa en azından dışarıdan kurultayın Ahmet Davutoğlu’yla bir ilgisinin olduğunu anlamak kolay iş değil. Her tarafta Erdoğan fotoğrafları; genç yaşlı, kadın erkek herkesin üzerinde Erdoğan tişörtleri, ellerde Erdoğan’lı bayraklar...
Dev ekranlardan yansıyan kurultaya ise tezahürat neredeyse sadece Erdoğan’ın adı anılınca gelmekteydi. Erdoğan’dan sonra en çok alkışı ise Davutoğlu’nun değil, ısrarla “dava” için öneminin altı çizilen Erbakan’ın aldığı görülüyordu.
Mazlum milletler ve başörtüsü vurgularının da kurultayı dışarıdan izleyenleri heyecanlandırdığını söylemek mümkün. Ancak genel olarak Erdoğan haricinde kimseyi pek bir şeyin ilgilendirmediği de açıkça gözlemleniyordu.
Kaldı ki Başbakan’ın “veda” konuşmasından anlaşılan da aslında bir “veda”nın söz konusu olmadığıydı. Yarın mazbatasını alacak olan cumhurbaşkanı hâlâ alışılageldik muhalefet eleştirilerini devam ettirdi. Yeni kabinenin rotasını şimdiden çizdi.
Erdoğan’ın yeni genel başkan Davutoğlu’nun “emanetçi” olmadığını söylemesi bu söyledikleriyle çelişti. Davutoğlu’nun da yaptığı konuşmada Erdoğan’ın bıraktığı “emanet”ten bahsetmesi bu çelişkiyi iyiden iyiye ortaya koydu. Kaldı ki Erdoğan’ın gösterdiği hedefleri tamamen benimsediğini, Başbakan’ın da çok hoşuna gidecek sertlikte ifade etti. Davutoğlu’nun konuşmasında kurmaya çalıştığı kavramsal çerçeve ise başka bir yazının konusu.
Elbette siyasetin doğası ve hırslı şahsiyeti sebebiyle Davutoğlu’nun emanetçiliği ve yine konuşmasında vaat ettiği uyumu zamanla bırakması ihtimal dahilinde. Ancak şu anda belli ki AKP hâlâ Erdoğan’ın partisi ve Davutoğlu da onun bir uzantısı.
Kongreyi beraber, dışarıda çadırda izlediğim partililer asıl olanın Erdoğan olduğunu hem konuştuğumuzda ifade ettiler hem de Erdoğan’ın adını duyunca bile sergiledikleri heyecanla gösterdiler. Erdoğan’sız anlarda ise ortama genel bir durgunluk hâkimdi.
Çıkışa yöneldiğimde bir grup AKP’linin bir kameraman ve muhabirle tartıştığını gördüm. Kumanya olarak dağıtılan sandviçlerden onlarcası ezilmiş ve yarım bırakılmış, birkaç yerde öbek öbek duruyordu. Memleketimizde kalabalık toplantılardan sonra alışılagelmiş bir manzara.
Partililer bunları çeken kameramanı provokasyon yapmakla suçlayarak görüntüleri silmelerini istedi. Kameraman ve muhabir bu talebe direndi. Bir süre israf ve ekmeğin dindeki yeri üzerine dini bir tartışma yaşandı. Sonunda araya giren Emniyet görevlileri kameramanı uzaklaştırdı. Partililer sandviçleri kameraman ve muhabirin yerlere atıp çektiğini birbirlerine anlatıp bir “komplodan” bahsediyordu. Oysa öyle olmadığına ben de şahit olmuştum.
Basit bir vakadan bile bir “montaj” ve “komplo” çıkartan bu anlayış da Erdoğan’ın söylemlerinin partisine ne kadar hâkim olduğunu kurultay alanını terk ederken bir daha hatırlatmış oldu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları