Öğrenmek yaşamaktır... Cehalet öldürür...

18 Ekim 2018 Perşembe

Bu yıl İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın dördüncüsünü gerçekleştirdiği İstanbul Tasarım Bienali’ni dolaşırken aklımdan çıkmayan iki tümceyi alıp bu yazının başlığına koydum...
Bilgi her yerde: İnternette, telefonumuzun minik “çip”lerinde, parmaklarımızın ucunda... Her yerde bilgi var ama gel de ulaş, gel de seç, gel de onu kullan, gel de onu yararlı kıl... Daha da ileri gidelim: Sıkıysa bilgiyi sorgulamak için, düşünmek için, eleştirmek için, yaratıcılık için, daha mutlu bir dünya yaratmak için kullan...

Yaşamı tasarlamak
Bu yılki İstanbul Tasarım Bienali’nin başlığı “Okullar Okulu”... Okul ve eğitim sistemlerinin sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde çağdışı kaldığını göz önünde tutarsak, bu başlık ilk duyduğumda bana fazlasıyla iddialı gelmişti... Ama sonra... Bienal mekânlarını dolaştıkça, söz konusu, bilgiyi gündelik yaşama aktarmak; yaşamı tasarlamak olduğunu anlamaya başladım... Yaşamı tasarlamak demek, geleceği tasarlamak gerek... Bir umut... Belki daha güzel bir dünya umudu... Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Muhteşem ve çok zengin bir bienal!
Jan Boelen küratörlüğündeki bienal, tasarımın sadece kullandığımız eşya, nesne, araç, yapı, görsel ve cisimsel tüm maddelerle ilgili değil, aynı zamanda mimariden biyolojiye, kültür ve sanattan ekolojiye, çevre bilimi ve kentleşmekten pedagojiye, ekonomiden politikaya her ama her alanı kapsadığını ve bunun öğrenmeyle ilişkisini gözler önüne seriyor.
Bienalin yer aldığı İstanbul’da Beyoğlu’ndaki altı mekân da farklı bir okula dönüşmüş durumda. (Akbank Sanat, Yapı Kredi Kültür Sanat, Pera Müzesi, Arter, SALT Galata, Studio-X Istanbul) Her “okul” her sergi alanı, kendi özelliklerine göre farklı bir temayı ele alıyor.
Her birinde tasarım, kilit öğe... Ancak tasarımı bildiğimiz, “okullarda öğretilenin” dışında çıkarıp, tüm varsayımları yıkıp, kalıplaşmış normları yok sayıp, yeni deneyler, yeni önermeler, yeni yeni düşüncelerle, yepyeni kurgularla, yeniden ele alıyor...

Gazze’den ne kadar uzağız?
Arabaşlığı okuduğunuzda irkildiniz mi? Ne ilgisi var bu soruyla tasarım bienalinin değil mi? Ama var. Her akşam haberlerde duyduğunuz Gazze’de yaşananlar artık sizi ırgalamıyorsa, kanıksadınızsa, belki Gazze’yle bulunduğunuz yer arasındaki mesafeyi bilirseniz ya da tabağınızda Gazze 1178 km yazsa etkilenebilir, farklı düşünürsünüz. İnsan eliyle gelen felaketin nasıl kanıksandığını öğreten projeler... İstanbul’un tekno turistik haritası... “Tiranlığın El Kitabı” (bence her eve lazım... Her yerdeki rutin gizli ya da açık zalimlikleri, korunma yöntemlerini anlatıyor) İstanbul depremini beklerken suda - Halicin sularında- yaşamanızı sağlayacak katlanabilir, depolanabilir evler... Küresel ısınma Akdeniz’de algleri çoğalttı. Onları strese soktunuz mu, renk değiştiriyorlar. Onlardan üretilen, bardaklar, kaplar... Evrensel oyun: Monopoli’de paraların tığ işiyle, el işiyle kapatılması... Katar ekonomisini iki el arabasına sığdırmak... Bizde ya da Çin’de yasak dillerin, konuşulmayan sözlerin ilmik ilmik tekstile işlenmesi... Genetiği oynanmış bebekler... Binaların, sokakların, kentin müziğini dinlemekı... Ana akım medyanın şekillendirdiği kalıpları yok etme... Kıtlıkta yaşamaya devam çabası... Özgürlük için flaş bellekler...

Sorular, sorular...
Bienalde, altı kıtadan 200’ün üzerinde, farklı birikim ve disiplinlerden katılımcının, bireysel ve toplu projeleri ve sergileri yer alıyor. Elbet bunların tümünü aynı ilgiyle izleyemiyor insan. Kimiyle şaşırıyor, kimiyle heyecanlanıyor, kimiyle sanki kavga ediyorsunuz. Ve çoğunu anlamaya çalışıyorsunuz... Ama en çok, en çok soru soruyorsunuz...
Kapitalizm malum her daim kendi krizini üretir ve barındırır; sistemin devamı için aracı şart mı? Yoksa bizler de kolektif arzuya göre şekillenen bebekler miyiz? Afrika’da bir Avrupa yaratsak; onlara “Afrika’daki Avrupa Cumhuriyeti” pasaportu versek? Deniz yosunlarını biyoyakıt, besin, gübre olarak kullanıp Akdeniz ekonomisini yeniden şekillendiremez miyiz? Akdeniz mülteci krizinin “göç pornografisine” dönüşmesini nasıl engelleriz?
Pera Müzesi’ndeki “Ölçekler Okulu” kurulu normları, standartları ve değerleri sorguluyor. Yapı Kredi’deki “Akışlar Okulu” suyun, kültürün, bilginin hareketini, ilişkilerini, etkileşimini sorguluyor. Arter’de Dünya Okulu, kapitalist büyümeyi, gezegenin doğal kaynaklarının önüne '6Boyan anlayışı sorguluyor...
Güzel haber: Sıradan bir günde sergileri gezerken, her mekân tıklım tıklım doluydu. (giriş ücretsiz) Vakit ayırın. Rehberli gezin. Öğrenerek gezin. Yaşayın, yaşatın! Ülkemizde her zaman doğrulanmasa da cehalet öldürür. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları