Meriç Velidedeoğlu

‘Nereden nereye?’

19 Ekim 2018 Cuma

İstanbul’un kurtuluşu, Cumhuriyet’in ilanı gibi, Cumhuriyet tarihimizin en önemli olaylarının yaşandığı aydır ‘Ekim’. Ayrıca Atatürk’ün, “Söylev”i de (Nutuk) okuduğu aydır.
1927 yılının, “15-20” Ekim günleri arasında TBMM’nin ikinci binasının büyük salonunda, dönemin tüm siyasetçilerinin, Büyükelçilerin ve halkın huzurunda, kesintisiz altı gün süreyle okumuştu Söylev’i Atatürk.
Henüz, on altı yaşında bir lise öğrencisiyken, ilk gün “23 Nisan 1920”den başlıyarak, Meclis’te yazman (kâtip) olan Hıfzı Veldet (Prof. Dr. Velidedeoğlu), Atatürk’ün Söylev’i okumasını baştan sona altı gün süreyle dinler; bu konuda Velidedeoğlu:
“O tarihten beri, Söylev’in, okur-yazar her yurttaşımızca okunup bilinmesi özlemini taşımışımdır hep!” der ve şöyle sürdürür:
“Çünkü Söylev:
l Emperyalist güçlerle tutsaklığa sürüklenmek istenen Türk ulusunun tarihte az rastlanan olumsuzluk koşullarına karşın- kurtuluşunun nasıl gerçekleştiğinin anlatımıdır.
l Türkiye’nin toplumsal yapısında, 1919 yılından 1927 yılına değin, aşama aşama gerçekleştirilen köklü devrimin, ‘tarihsel belge’ niteliğindeki en büyük yapıtıdır (eseridir).
l Ardı ardına gelen Trablusgarp (1911), Balkan Savaşları’yla (1912), 1914’te başlayıp birkaç cephede dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda yenik ve bitik düşmüş, bütün yaşamsal kaynaklardan yoksun kalmış Türk ulusunun, Atatürk’ün önderliğinde kazanılan yenginin (zafer) anlatımıdır.
l Ayrıca, bu Kurtuluş Savaşı’nın, Batı emperyalizminin sömürüsü altındaki öbür ezilmiş ulusları da etkileyip, onların günümüze dek süregelen bağımsızlık savaşlarına da örneklik ve önderlik etmesinin de bir belgesidir.
l 15 Mayıs 1919’da, İzmir’e çıkan düşmanla kimlerin işbirliği yaptığının, kimlerin vatana ihanet ettiğinin de belgesidir Söylev.
lTürk Devrimi’ne hangi çevrelerin ve çürümüş görüş sahiplerinin de nasıl karşı çıktıklarının da gözler önüne serilmesidir...
l Ulusumuzun, her zaman çağa uyması (çağdaş olması), kendi gücüne inanması ve halkın bütünleşmesiyle sonsuza dek yaşayabileceğini somut olarak ortaya koyar.
l Ve bunun, kamusal toplumsal yaşamımızda ‘metafizik güçler’in değil, ‘aklın ve bilimin egemen olmasıyla’ sağlanacağını, tarihsel süreç bağlamında açıkça belirtip, sergiler Söylev.
Ne yazık ki bugün, “Çağdaş, laik
T.C. Devleti”nin, devletimizin en tepesinde “Referansımız İslam’dır!”, yani “Din’dir!” diyen birinin oturması, dolaysiyle “metafizik”i aklın ve bilimin önüne geçirmesinin yer yer olumsuz sonuçlarını görüyoruz...
Konumuzu sürdürürsek, Söylev’den alıntı yapanlar, bu alıntılarının Söylev metninin bir “belge ağı”na dayandırılmış olmasının güvencesi içindedirler; Söylev’in her iki cildinde de yer alan, üçüncü cildi oluşturan “Belgeler”deki “266” belgeye de başvurmuş olurlar.
Ve değerli dostlar, anımsanacağı gibi her yıl “15 Ekim” günü, -devletçe anımsanmasa da Söylev, kimi etkinliklerle gündeme getirilir; Atatürk’ün uyarılarının, onca yıl sonra, günümüzde de geçerli olduğu, dikkate alınması gerektiği vurgulanır...
Ayrıca değerli dostlar, Söylev’de kimi anlatımlar, öyle canlıdır ki, insan o anı yaşar gibi olur; böyle dile getirmelerin biri de, “İstanbul’un İşgali”dir; bunu anlatmaya şöyle başlar Atatürk: “1920 yılının, 16 Mart günü saat onda bize bir telgraf ulaştı: Harbiye telgrafhanesini de bastılar; altı kişi şehit oldu, on beş yaralı var (...) Şimdi de Harbiye Nazırlığı’na (Bakanlığına) giriyorlar... İşte içeri giriyorlar (...) İngilizler buradadır (...) Teli kes! ...” Evet bu denli canlı...
Ne var ki, Atatürk’ün kaleminden çıkan “Söylev”, devletçe yasaklıdır; ayrıca ne kurduğu parti “CHP” tarafından, ne de günümüzün Atatürkçülük doğrultusundaki “STK”larca, dahası adını taşıyanlarca da, adını verdiği gazetemiz Cumhuriyet’te de anılmadı...
Üzüntü verici bir durum!
Neyse ki, Ulusal Kanal’ın, içeriği dolu dolu izlencelerden (program) biri olan “Nasıl Yani”de, Atatürk ve ilgili konuları, belgelere dayanarak sık sık ekrana getiren, değerli dostum Gülgün Feyman Budak, bu yıl da, 15 Ekim’den başlayarak “Söylev”i işleyip, ekrana taşıdı.
Kendisini kutluyor, ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Ve gerçek anlamda, “İyi ki varsın!” diyor, “örnek” alınmasını yürekten diliyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları