Olaylar Ve Görüşler

Sosyal demokrasi devrimcileşmeli Necdet Saraç

19 Ekim 2018 Cuma

Küreselleşen dünyada artık en basit reformist talepler bile devrimci taleplere dönüşmüş durumdadır. Sosyal demokrasinin eşit yurttaşlık, adalet ve özgürlük gibi en temel tezleri bugün yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da, dünyanın her yerinde de devrimci taleplerdir...

Geçtiğimiz pazar günü Almanya’nın Bavyera Eyaleti’nde yapılan seçimlerde Almanya Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) oyu yüzde 10’la Almanya’nın sağcı ve ırkçı partisi AfD’nin de gerisine düştü. Almanya genelinde de oyları yüzde 16’lara düşen SPD Bavyera’da beşinci parti oldu!
Anketlerde açık ara birinci gözüken solcu Lula’nın seçime girmesinin engellendiği Brezilya’da ise yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimin ilk turunu yüzde 46 ile partisinin adı “Sosyal Liberal Parti” olsa da “işkence ve dayağı” açıkça savunan, toplumu kutuplaştırmayı normal bulan, yoksul insanların bir tehdit olduğunu, Brezilya halkının silahlanarak yoksullara karşı ‘kendisini savunması gerektiğini’ söyleyen faşist Bolsonaro kazandı...

Sosyal devlet
Bu iki sonuç dünyada esen sağcı, ırkçı dalganın bir sonucu. Nitekim hali hazırda sağcı ve faşizan popülist hareketler Polonya ve Macaristan’da iktidar, Avusturya ve İtalya’da iktidar ortağı, Hollanda, İsveç, Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerinde ise önemli mevziler kazanmış durumda.
Özellikle 2000’den sonra kapitalizmin ekonomik krizinin de bir sonucu olarak kamuculuktan uzaklaşma, daha fazla özelleştirme, sosyal devletin yok edilmesi, istihdam ve işsizlik, savaş ve göç dalgası, milliyetçilik ve din gibi temel konularda sol ve sosyal demokrasi cesur ve kararlı alternatif politikalar üretme, biriken öfkeleri örgütleme yerine dünyada “hâkim” hale gelen sağcı-ırkçı ideolojik-politik hegemonik söylemlere teslim oluyor. Sol, sağcı hegemonya karşısında eziliyor. Kamucu ve halkçı politikaları, özgürlükleri ve eşitliği ezik bir yaklaşımla, mümkün olan en alt tondan ve kısık sesle savunmaya kalkıyor. Çoğunluğun söylemleri gibi gözüken söylemleri de “ortak akıl” olarak niteliyor, söylem üstünlüğünü bile sağa kaptırıyor...

Merkeze yaslanma
Toplumsal cinsiyet eşitliğinden ekolojik yenilenme sürecine, kamu kaynaklarının kullanımından eğitime ve sağlığa kadar bir dizi temel konuda sosyal demokrasi, gelişen ihtiyaçlara ve değişen dünyaya cevap veremiyor...
Bütün bu ve benzeri yaklaşımların bir sonucu merkeze yaslanmayı “çıkış” olarak gören sol, sosyal demokrat partiler ise, Almanya, Brezilya, Fransa, İtalya, İsveç ve Türkiye örneklerinde olduğu gibi sürekli kaybediyor. Bazı istisnaları olsa da, sol bu ülkelerde uzun süredir lider bile üretemiyor.
İngiltere’de Corbyn, ABD’de Sanders, Meksika’da Obrador gibi bu tabloyu soldan bozan birkaç önemli lider ise henüz tablonun bütününü etkileyecek durumda değiller...
Durum böyle olunca, eşitlik- özgürlük-kardeşlik gibi temel kavramlardan uzaklaşan, sol güç olamadığı için sürekli sağcılaşan dünyada, dilleri, dinleri, etnik kökenleri farklı olsa da, söylemleri ve davranış kalıpları birbirine benzeyen tekçi, otoriter yaklaşımları öne çıkaran, kutuplaştırmalardan beslenen ve kapitalizmin yarattığı sorunlardan kaynaklanan birikmiş öfkeleri örgütleyen liderler öne çıkıyor: Trump, Putin, Erdoğan, Orban, Wilders gibi...

Sistemle hesaplaşma
Dünyada “merkezin” çökmesi, “orta kuşağın ve esnafın” yok olması, emek-sermaye çelişkisinin aldığı yeni boyutlar, değişen toplumsal yapılar ve demografik yapılar yeni ve çok daha büyük öfkeleri biriktiriyor: Yoksul ile zengin arasındaki makasın, yoksulların aleyhine sürekli açıldığı, sermayenin son derece küçük bir azınlığın elinde toplandığı, sosyal devletin bittiği, işsizliğin ve yoksulluğun arttığı, kitlesel göç dalgalarından dolayı yabancı düşmanlığının ve ırkçılığın sürekli arttığı bir süreci yaşıyoruz.
Kapitalizm her yerde artık daha vahşi, daha acımazsız! Bu vahşiliğin sonucu da oluşan “otoriter demokrasi” neredeyse “sıradan” bile olsa her talebi devrimcileştirmiştir!
Küreselleşen dünyada artık en basit reformist talepler bile devrimci taleplere dönüşmüş durumdadır. Bundan dolayı, sosyal demokrasinin eşit yurttaşlık, adalet ve özgürlük gibi en temel tezleri bugün yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da, dünyanın her yerinde de devrimci taleplerdir...
Bugünün en önemli görevi belki de, etnik ya da dini kimlikleri kabullenerek ama o kimlikleri aşan, “eşit ve özgür bireyi” öne çıkaran yeni bir toplumsal sistem hayalini yaratmaktır. Devleti demokratikleşmeden, sosyal devleti yeniden kurmadan bunun gerçekleştirmeyeceği kesindir. Bunun için siyasi hesaplaşma doğrudan sistemle olmak zorundadır...

Yüzde 1 daha zengin
“Bu gezegenin nüfusunun yüzde 1’i, geri kalan yüzde 99’undan daha fazla zengin, bunu değiştirmek için Amerika’ya siyasal bir devrim gerekli” diyen Bernie Sanders bu konuda önemli bir örnektir.
Bunun olabilmesi ise sosyal demokrasinin kendisini devrimci bir yaklaşımla yeniden yapılandırmasından, refah devleti projesini de siyaseten yeniden şekillendirmesinden geçmektedir...
Demokrasi ile sosyalizm idealini birleştiren, eşitlikçi, özgürlükçü başka bir düzen kurmak mümkündür. 21. yüzyıl böyle bir yüzyıl olabilir. Çünkü “krizler ne kadar acılı ve tehlikeli olsalar da, savaşların verildiği ve kazanıldığı zeminlerdir”. 

Necdet Saraç



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları