Hikmet Çetinkaya

Şeytana Tapanlar...

29 Ağustos 2014 Cuma

Elinde bir dal var, arkanda ağaçlar, çocuklar var, kadınlar, gençler, yaşlılar...
Sen ülkeni düşünüyorsun, var olmanın nedenini, gecikmiş sancıları!
Bir okur soruyordu geçen günlerde:
“Niçin hep çocukları ve gençleri yazıyorsun!”
Yanıtım şu oldu:
“Geleceğimiz için!”
Bir süre durdu ve sonra yanıt verdi:
“Geleceğimizi aradık biz de... Çok aradık üstelik... Ölümlerle, acılarla bu yaşa geldik ama geleceğimizi hep çaldılar...”
Geleceğimizi hep çalmışlardı gerçekten...
Bir kuşak gelecek için vuruldu, öldürüldü...
68 kuşağıydı, devrime inanmıştı onlar, nice genç ölüleri toprağa verdiler, 12 Mart’ın zulmünden geçtiler...
Şimdi hepimiz başka yerlerdeyiz...
Dağılıp saçıldık, birbirimizi kaybettik!
Anılarımız kendimize kaldı tıpkı 78’liler gibi...
Hep ama hep bu ülkeyi sevdik biz!
Sadece denizlerini, dağlarını, ovalarını, ormanlarını, kıyılarını değil...
İnsanlarını!
Ayrımcılık yapmadan!
Aydın olmak ne demektir, diye sorduk, sorguladık; yanıtı bulmaya çalışırken karanlık kuytuluklarda katledildik.
Devrimci ve demokrattık!
İlericiydik, çağdaştık!
Dünyanın tüm katı gerçeklerini öğrenmek için çabaladık!
Onları küçümsemeden, azımsamadan, gizlemeye çalışmadan, ortaya çıkarmak için çabaladık...

***

Bugün düne baktığımızda ne görüyoruz...
Binlerce insanımızı yitirdik!
Okul yerine cami yaptık!
Dinci bir kuşatmaya karşı laiklik temelinde yükselecek olan demokrasiyi ve özgürlükleri yaşama geçiremedik...
Cezaevleri, adliye sarayları inşa ettik...
Sahte verilerle TSK’nin dibini oyduk...
Dindar bir kuşak yetiştirmek için imam hatiplerin sayısını artırdık!
Toplumu “laikçi kafa” diyerek ayrıştırırken “Türk-Kürt” çatışmasını körükledik, kardeşi kardeşe vurdurduk.
Sözüm ona aydındık!
Hem Türk hem de Kürt aydınlarını öldürten, tetikçiler yetiştiren, derin devleti görmezden gelen bizdik!
Her çeşit çıkarcı rüzgâra, baskı fırtınasına; binlerce yıllık geleneklere, yüzlerce yıllık göreneklere karşı; insanı ezen bilgisizliğe, soysuzlaştıran para gücüne karşı ne yaptık, ne yaptı bizi yönetenler son 40 yıldır?
Umutlarımızı çaldılar, umutsuzlukla baş başa kaldılar!
Bunların hiçbirisi yazgı değildi...
Olumsuz koşullara boyun eğmemek gerekir...
Olanca gücümüzle demokrasiyi ve özgürlükleri savunmak!
Çocukları, gençleri, tüm insanları yazmak, hayatın sayfalarını okumak...
İşimiz bu olmalı!
Gökten inme sanılan ayrıcalıkları tanımamak; ırkçılığı, yoksulluğu ve sömürüyü ortadan kaldırmak için elinden gelen ne varsa yapmak ilericiliğin, devrimciliğin kuralıdır!
İşte o zaman aydınsın, devrimcisin, ilericisin, çağdaşsın, demokratsın, solcusun!
Ötesi yalakalıktır!
İktidarın havuzundan yemlenmek!
Sözüm Türk ve Kürt yalakalarınadır, bir yere yazın isterseniz...

***

Kişiliğinden ödün veren birey değil kuldur!
Kimi Tanrı’ya tapar; kimi puta, şeytana; kimi paraya, iktidara...
İnsanlığın uzun geçmişine baktığımızda ne görürüz?
Egemenliği!
Bu egemenliği kral kurar, padişah kurar!..
Aydını, sanatçıyı uşak sayan bir egemenlik!
Geçmişin izlerinde var olan bu yapıyı, kimi dönemlerde faşizm getirir...
Baskıyı, şiddeti, aşağılamayı!
Sanatçı, aydın dik durur, boyun eğmez, halkını düşünür!
Egemenliğin bir başka türünü Türkiye 2014 yılında yaşıyor...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu...
Havuz medyasının “su kuşları”nı dün televizyonlarda izlerken ne düşündünüz?
Hümanizmanın dönüşmediğini, halkın egemenliğine yol açan gelişimini çok önceden görüp söyleyen aydınları, sanatçıları düşündüm...
Demek ki Türkiye’de halkımız zincirlerini kıramamış...
Bilim insanı kılığında çıkan insanların durumu yürekler acısıydı, iktidarın palazlandırdığı gazetecilerin konuşmaları ise ...
Vallahi çok “yalaka” gördüm ama bunlar bir başka... Suratları manda gönünden...
Şaşırmadım elbet, tanıyordum onları...
Geçmişte Fethullah Gülen’e taparlardı, şimdiler de Erdoğan’a ve Davutoğlu’na...

***

Sevgili Tayyar Eraslan...
Devrimci, ilerici, solcu yüreğinle bu kadar direnebildin.
Sana güle güle diyorum...
Seni unutmayacağım, unutmayacağız, Cumhuriyet çalışanları olarak...
Işıklar içinde uyu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları