Adnan Binyazar

Güzeli arayış

26 Ekim 2018 Cuma

Yapı ve Kredi Yayınları arasında, Âlim Şerif Onaran’ın çevirisiyle yayımlanan Binbir Gece Masalları’nın, içeriğiyle, söylemiyle Hint, Mısır, Arap, İran anlatı geleneğine dayandığı söyleniyor. 4 bin sayfadan oluşan bu “bin bir öykü” kuşaktan kuşağa akıp gelen bir anlatı ırmağıdır.
Tek sözcüğünü atlamadan baştan sona okuduğum kitabın bir yerinde “Güzellik onu arayana görünür,” sözü geçer. Bu sözün özüne inme çabaları içinde düşünüp durmuştum: Mısır’da, Arap ülkelerinde yüzyıllarca at koşturmuştuk da neden oraların halkıyla aramızda kültürel bir kaynaşma yaratamamıştık? Doğu insanının birbirinin kültüründen beslenerek oluşturduğu BGM, 1704’te Fransızcaya çevrilip Avrupa’ya yayılmamış olsaydı, kuşkusuz, dünya yazınının kültür gömüsü değerindeki bu kitabın tümüne ulaşmaktan yoksun kalacaktık.
 
Büyük emek
Sanatı bilimle örtüştürüp eskinin yeniliğini çağımıza taşıyan Gürol Sözen-Zeynep Sözen ikilisi, “güzelliğin arayana göründüğü” gerçeğini kavramış olmalılar ki, kazıbilim (arkeoloji) yönünden içeriği yoğun kitaplarına Güzeli Arayış adını vermişler. Sanatçı yazarlar, bu önemli kitaplarında, aradıkları “güzel”i de buluyorlar.
İnsan, ancak kültüre verdiği emekle, özlemindeki üretici insanı yaratabilir. O bilince varan kişi, neyi nasıl, doğru mu yanlış mı yaptığını, amacını gerçekleştirecek yolu yordamı belirler. Kim ne derse desin, içinin sesini dinleyerek kendi yolunda ilerler.
Sözü Sözen’lere getirmek istiyorum. Onlar güçlerini imece bilinciyle birleştiriyor, yaptıklarını sağlam temele oturtuyor, ortaya koyduklarının anlamını yalın bir söylemle inandırıcı kılmayı biliyorlar. Çalışmalarını bu düzeye getirmelerinin özünde neler yattığını şu alıntı kanıtlıyor:
Güzeli Arayış, Anadolu coğrafyasındaki uzun yürüyüşün adı... Bizlerden sonra da sürecek büyük serüvenin dönüm noktasındaki izi, izleri... Belki buna yeryüzü toprağının dört yol ağzındaki durağı da denebilir. Bu nedenle, bu büyük yürüyüşün, bir ya da birkaç tanığı olmalı. (...) En büyük tanık doğa ve saklı duranlar. Gözlerimizin önünde durduğu halde bilmediklerimiz. Yılların birikimi, araştırması, yayınlar, bilim adamlarının yaptığı kazılar, yorumlar. (...) Onlar, yani bizden önce gelenler: toprak, tunç, altın, gümüş, taş, cam, ahşap, çini, fildişi, kumaş ve aklınıza ne geliyorsa, her birine kendi uygarlıklarının beğenisini aktarmışlardı.
Amaçları, Karacaoğlan’dan aktarılan şu ikiliğin içeriğiyle de bütünleşiyor:
Selam eylen bizden evvel gelene
Kim var idi biz burada yoğiken?
 
Binek taşı
Sanatsal yaratılara yönelişimizin, Sözen’lerin Güzeli Arayış’ında olduğu gibi, bir yanı gün ışığı, bir yanı kör karanlık!
Cumhuriyet dönemine dek; dil ne, kazıbilim ne, tarihsel bilinç ne; geçmiş yüzyıllarda varlıklarıyla Anadolu topraklarını yaratıcılıklarıyla bezeyip insanlığa armağan eden “yokluğa” karışanlar kimler?
Üzerinde duran yok!
Bergama’dan aktarılanlardan oluşan Berlin’deki Pergamon Museum’u gezerken, bir profesör arkadaşım, “Almanlar, bunları oralardan toplayıp getirmeseydi, nerelerde kullanılırdı biliyor musun” diye sorunca, içim acıyarak onu susturmuş, ben sıralamıştım:
Kapı önlerinde oturma yeri, ata, eşeğe binek, koyunlara tuz yalama, evlere temel taşı...
Onlar yurt topraklarının dışına taşınırken, o zamanki büyüklerimizden birinin, “Götürsünler, Osmanlı mülkünde taş mı kalmadı!dediğini duymuş olmalısınız...
Sözen’ler, imece ruhuyla ürettikleri Güzeli Arayış’la, eski’nin yeniliğini kanıtlayan seçkin bir armağan sunmuş oluyorlar ulusal kültürümüze. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları