Özgür Mumcu

CHP’nin Sorumluluğu

30 Ağustos 2014 Cumartesi

AKP’nin kurultayı çok tat vermedi. Bir kurultaydan çok bir devir teslim töreniydi. Erdoğan, Davutoğlu’na partiyi emanet etti, ertesi gün de Gül’den cumhurbaşkanlığını aldı. Bize de bu iyi hazırlanmış bir halkla ilişkiler kampanyasını izlemek düştü.
Şimdi sırada CHP kurultayı var. Kurultay CHP’den sorulur. Sonucu üç aşağı beş yukarı belli bile olsa CHP kurultaylarında çarşaf liste, anahtar liste, parti meclisi yarışı vs. hep bir heyecan olur. AKP ilk olağanüstü kurultayını bu hafta topladı. CHP’nin ilk olağanüstü kurultayı ise 1938’deydi. Dile kolay.
Bir seçim başarısızlığından sonra parti içi muhalefetin tepki göstereceği belliydi. Ancak önceden çok organize olmadan erken gösterilen tepki, baskın kurultay restiyle karşılandı. Büyük bir sürpriz olmazsa Kılıçdaroğlu koltuğunu koruyacak.
Bu durumda “ulusalcı” adı verilen kanadın ne yapacağı belirsiz. Tasfiye mi edilecekler, kendilerine açıkça destek veren İşçi Partisi’yle mi işbirliği yapacaklar yoksa CHP içinde bir başka kurultayı mı bekleyecekler şimdiden bilmek zor.
Elbette dikkat çekici bir kurultay fakat hayati bir önemde değil.
Parti tüzüğü ve programına ilişkin olmayan tartışmaların CHP açısından ne derece faydalı olduğu tartışılır.
Ulusalcı-yenilikçi mücadelesi kısır bir siyasi güreş olarak devam edecekse CHP’nin önümüzdeki seçimlerde oyunu arttırması için bir sebep görünmüyor.
Sert “ulusalcı” söylemin de partiyi büyütmek için “sağ”a yanaşmanın da sınırları belli oldu.
“Halkımızın yüzde 70’i sağcı” ezberi solu neredeyse özür dilenerek savunulacak bir hale getirdi. Oysa seçmenin sol siyasete oy vermemesi için bir sebep yok.
Solun hem emeği hem de özgürlükleri savunması beklenir.
Özgürlükler hem bireysel özgürlükleri hem de kolektif hakları kapsar. Çok tartışma yaratan anadilinde eğitim de buna dahildir. Etnik meselelere özgürlükçü çözüm üretmek “kimlik politikası” olarak damgalanıp değersizleştirilecek bir durum değil, temelinde özgürlük alanlarını çoğaltmak olan solun gereğidir.
Bunu yapmayı topyekûn “Cumhuriyet değerlerine” karşı bulmanın anlamı yok. Herhalde Cumhuriyet değerleri özgürlüklerden sarsılacak kadar zayıf değildir.
Özgürlükleri çoğaltmak da sadece bireysel ve kolektif haklardan ibaret değil. Liberallerden solu ayıran, solun özgürlük konusunda liberalizmden daha ileride olması. Sosyal ve ekonomik hakları da bir özgürlük meselesi olarak ele alması.
Bu alanın “yeni dünya düzeni” denerek boşlanması solu sadece “kimlik politikalarına” mahkûm eder.
Bir sosyal demokrat partiden en azından söyleminin temeline “sosyal adalet”i alması ve bunu sıklıkla dillendirmesi beklenir. CHP’nin gündem belirlediği nadir anlardan birinin “aile sigortası” vaadi olması bu alanda devasa bir boşluk olduğunu da gösteriyor.
Sol bir özgürlük mücadelesi. Özgürlüklerin içinde bireylerin medeni ve siyasi haklarının yanında ekonomik ve sosyal hakları da var, memleketteki çoğunluktan farklı dilsel ve dini grupların özgürlükleri de.
Bütün bu alanları beraber ve kendi içinde tutarlı bir şekilde savunacak bir sol siyaset, içinde bulunduğumuz bu tek adam rejiminden tek çıkış yolu. Bütünlüklü bir özgürlükler projesi kimilerinin korktuğu gibi laik Cumhuriyetin temellerini sarsacak bir maceracılık değil aksine temelleri sağlamlaştıracak bir harç.
Gelgelelim CHP kurultayında bu konular en fazla slogan düzeyinde tartışılacak gibi görünüyor.
Bu tartışmalar ciddi olarak yapılmazsa bu rejim baskıcı karakterini arttırarak devam edecek. CHP’nin sorumluluğu büyük.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları