Politika da bir yere kadar...

28 Ekim 2018 Pazar

Yolda yürüyorum, kişisel bakım ürünleri satan bir mağazanın önünde upuzun bir kuyruk, meraklanıyorum, çünkü herkes çok sakin, ellerinde sepetler sıranın onlara gelmesini bekliyor. Bir iki kişiye sorup öğreniyorum, her üründe yüzde 50 indirim varmış. Ben de sıraya giriyorum ve şaşkınlığım başlıyor, herkes sepetini silme dolduruyor. Şampuanlar, diş macunları, deodorantlar, parfümler, yüz yıkamak için yabancı maden suları avuç avuç alınıyor. Satıcı kızlar yorgunluktan bitmiş durumda. Rafların büyük kısmı boşalmış. Bir histeri yaşanıyor, bana göre değil, usulca oradan ayrılıyorum.
Koltuğa uzanıp genç arkadaşım diş hekimime soruyorum: “Nasılsın, işler nasıl gidiyor?” Beklemediğim bir yanıt veriyor: “İşten öyle yorgun gidiyorum ki, televizyon bile izleyemiyorum, son durum ne?” Gencecik bir adam, birden onun yerinde olmak istiyorum, çok sevdiği, aşırı yoğunlaştığı ve çok başarılı olduğu bir işi var ve ne Cemal Kaşıkçı cinayeti, ne de iç politikadaki gelişmeler onun gündeminde!
Öğrencilerimden birinin göğsünde bir kitle görüldü, çok genç, kitlenin ne ifade ettiği birkaç güne öğrenilecek, ömründe ilk kez bir tehlike karşısında, ona kimsenin “partilerin kadın adayları konusunda nasıl yaklaşım sergileyeceğini” sormaya hakkı yok. Onun gündemi şimdilik dünyanın ne olup ne olmayacağına kapalı.
Bindiğim taksinin şoförü radyosunu açmış İbrahim Tatlıses dinliyor ve bana istihdam konusunda ders vermeye başlıyor. “Yoksulluktan gelmiş adam, paralarını kendine saklayıp, bir güzel yiyebilirdi ama fakir fukara babası, insanların karnı doysun diye işlere girdi, oteller açtı, zincirler kurdu. Tanrı katında yeri en üstlerdedir.” Sessizce dinleyip soruyorum: “Sende çoluk çocuk var mı?” “Olmaz mı” diyor. “Büyük askerden döndü, yedi aydır iş arıyor, yok. Kederinden saçları dökülmeye başladı, kızın da çalıştığı dükkân kapandı. O da evde.” “Neden işsizler hiç düşündün mü” diye soruyorum, “Allah’ın takdiri” diyor. Artık söyleyecek sözüm yok, İbrahim Tatlıses hayranı, altmış yaşında on saat direksiyon sallayan beyamca da ülkedeki büyük çoğunluk gibi işleri Allah’a havale etmiş. Gündeminde şimdilerde hiçbir sorgulamaya yer yok.
Dostlarla Beyoğlu’nda eski bir apartmanın dördüncü katındaki bir meyhaneye gidiyoruz. İki kişinin zor sığındığı bir asansör, ne yangın merdiveni var ne de merdivenler inişe uygun. Gündemdeki olayların etkisiyle, belki de ilk kez bir meyhaneye girerken, içimden “Burada bir yangın olsa ne yaparız” sorusu geçiyor.
Ama içerisi sıcak, mezeler güzel, sohbet hoş, benim de gündemim ansızın değişiyor. Ve içimden “Bize bir şey olmaz!” dediğimi anımsıyorum. Çoğunluğun düşünce tarzına uymak buna denir işte.
Temizlikçi Perihan geçen seçimlerde oyunu AKP’ye verdi, kocasının ısrarları fayda etmedi. Kocası HDP’ye oy verdi, o inat etti vermedi. Şimdilerde partisini değiştirmeye kararlı, “Neden” diye soruyorum. Çünkü AKP’nin ayrımcılık yaptığını düşünüyor, evlerinin bulunduğu bölgede Alevi kökenli aileler hâkim, bu nedenle Şükran’ın evinin yolu yapılmadı, bir üst mahalle silme asfaltlandı. Şükran evinin yolunun yapılmasına kilitlenmiş durumda.
Gününü hayvan barınaklarında geçiren Eda’nın ise bütün çabası hayata küsen yavru bir köpeğe ev bulmak için. Yavrucuk on aylık ama eski sahiplerinden çok eziyet görmüş, Eda onu sahiplerinin elinden kurtarıp barınağa getirmiş. Eda’nın üç güne kadar bir sahip bulması gerek çünkü yavru köpek yemek yemediği için ölecek. Ben Eda’nın gündeminden yana oyumu kullanıp kendi gündemi için gazetelere göz gezdiriyorum. Okuduğum gazetelerde farklı bir şey aramak için ciddi bir tarama yapıyorum ama sanki her şey aynı ve hep içinde bulunduğumuz durumunki, bu duruma “anomi” deniliyor, yani toplumları bir arada tutan dengelerin ansızın altüst olması, değer kavramının yitmesi ve geleceğin karanlık görünmesi durumu, eleştiri çok ama hiç kimse yeni bir şey önermiyor. Öneremiyor, sadece bizde değil dünyada da böyle bu, yeni zamanlar için hiçbir öneri yok. Ve birkaç düşünürden beklenmedik çıkışlar oluyor: “Dünyaya sosyalizm gerek!” İşte bu önerinin cılız ışığını sevmeye başladım. Henüz cılız ama yeniden söyleniyor ya. Benim gündemim şimdilik bu olsa gerek. Mahalleden başladık, herkesin bir görevi var, aşırı tüketim yok, ıvır zıvır alma yok ve herkes birbirine haber salıyor: “Şu markette tuvalet kâğıtları sekiz kuruş ucuzlamış.” Sakın gülmeyin, onlarca kâğıt fabrikasını yandaşlarına arsa niyetine peşkeş çeken AKP iktidarı sayesinde, en kıymetli şey kâğıt oldu. İster gazete kâğıdı ister tuvalet kâğıdı olsun. Kâğıt altın kadar değerli bir maddedir. Nokta!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları