Feyzi Açıkalın

Meşrebine göre 29 Ekim

31 Ekim 2018 Çarşamba

29 Ekim hiçbir dönemde bu denli, “ kapanın elinde kaldığı” bir bayram olarak kutlanmamıştı.

Cumhuriyeti değersizleştirmek için kendi “mezhebine göre ” koyduğu kurallarla 29 Ekim’i halktan koparan siyasi iktidar, kalanların da(!) “ meşrebine” yani tuttukları yola göre kutlama yapmasını planlarında öngörmüş olmalıydı.

Örneğin bu yıl çelenk töreni Pazar günü oldu. Kamu yöneticilerinin, tamı tamına 3 dakika 32 saniye süren kutlama için tatil günlerini heba etmeleri içleri burktu! Zevat hızla tören alanından uzaklaşırken af buyursunlar, siyasi iktidarın bayağılık ile “zerzevat” olarak kolayca niteleyebileceği “cumhur” yani halkın bizatihi kendisi, saygı duruşu ve istiklal marşı ile tören tekrarı yapıyordu.

Birkaç yıl önce siyasi parti ve derneklerin çelenk koymaları engellenmeye çalışılırken, iktidarın zabıta güçleri artık o uğraşıyı bile değmez bulmuştu. Çünkü halkın küçük karşı koyuşları ve bundan aldıkları tatminlerle yetinmelerinin, onların büyük projelerini engellemeyeceğini biliyorlardı.

Bayraklar asıldı erkenden. Bazıları inadına, atık iyice kutuplaşmış olan ülkede safını belli etmek için asarken, birileri de “neme lazım” diyerek en büyük bayrağı, en işlevsel olduğunu umarak astı! Şehirde bayrak asmayanlar acizane not edilirken, içinde kalpaklı Atatürk olanlar ayrıca sınıflandırıldı.

Sosyal medyadaki kutlama paylaşımlarının, içeriğine bakmaksızın layk edilmesinden işaret parmakları nasırlaştı. Kendi takipçi sayıları ve onların beğenileri ile sınırlı kalan mastürbatif manifestolar ard ardına havalarda uçtu. Atatürk ve bayraklı paylaşımların satır aralarındaki Cumhuriyet değerleri, ulusalcılık, kör milliyetçilik içerikleri cımbızla ayıklandı, değerlendirildi.

Cumhuriyet Türkiye’sinin aydınlanmacı fotografları yayımlandı. Aile büyüklerinin zamanımıza göre ne ölçüde uygar olduğunu sergileyen kareler ortaya çıktı. Cumhuriyetin anlamını en iyi yorumlayanlar, Şekerbank, Demirçelik, Sümerbank, Devlet Demir Yolları gibi Kamu İktisadi Teşekkülleri çerçevesinde yaşayanlardı. Sanata bakışı, sporu, eğlencesi, sosyal yaşamıyla Cumhuriyetin çağdaş kurumlarıydılar.

Okulların katılımı ile yapılan törenlerde yine her nabza şerbet şiirler okundu. En çok bağırarak, ağlayarak şiir okuyan kız çocukları en fazla alkışı aldı. Kadın öğretmenler iki dirhem bir çekirdek, erkekler ise olanca yakışıklıklarıyla, öğrencilerinden sürekli bayrak sallamalarını istemekteydiler.

En gırgırı, İsveçli kız arkadaşı ile Ata’sının(!) heykelinin huzuruna rakı içmeye gelen delikanlının kutlamasıydı. Bir buz kovasının içine koyduğu rakısı, ince kesim kadehleri ve suyu ile masum isteğini gerçekleştirmesi, eyleminin fazlaca provakatif bulunulabileceği endişesiyle engellendi.

Tabii, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı havalimanı açılışı yaparak kutlayanlar da oldu. Havalimanının, benzerlerinden farklı olarak genişletilebileceğinin açıklanması akıllara başka bir konuyu da getirdi: “ İstanbul ” olarak açıklanan isim, kim bilir ilerde nasıl sündürülecek, tamlamalarla değişecekti!

Gece yapılan fener alayı bildiğimiz gibiydi. Halkın kalan son barutu, yılda bir kez yapılan fener alayında ancak atılabiliyordu. Kitleler ancak böylesi buluşmalarda birbirinden güç alıp, hiç olmazsa birkaç saatliğine Cumhuriyeti koruduklarına inanıyorlar, evlerine mutlu dönüyorlardı. Ardından gelen halk konseri ise, içeriğine yedirilmiş siyasi mesajlarıyla, yaklaşmakta olan yerel seçimler için düzenleyecisine puan aldırmayı hedefliyordu.

Her şey iyi giderken ona rastladım, genç arkadaşımın bu yıl okula başlayan dünya yakışıklısı oğluna. Ona, “Neden” ile başlayan bir soru yönelttiğimde, cin gibi bakan gözleriyle bana “N” harfini yanlış söylediğimi belirtti. Doğru söylenişini ise tarif etti: Dilinin ucunu üst ön dişlerinin arkasına yaslayarak çıkarılacaktı o ses. Öğretmeni öyle tarif etmekteydi.

Birden hatırladım. Küçüklüğümde gittiğim din hocası sessiz ile başlayan harfleri böyle öğretiyordu. Dilinin ucunu bir yerlere dayıyor, dudağını bilmem ne yapıyordun. Delikanlı da bana Arapça “nun” yani “N” nin söylenişini anlatmaya çalışıyordu…

Biz hala Cumhuriyeti koruduğumuzu, onun elden gitmediğini var sayarken!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları