Olaylar Ve Görüşler

Laik, eğitimden nasıl uzaklaştırıldık?

01 Kasım 2018 Perşembe

Türkiye’de Milli Eğitimin temelleri Cumhuriyetin kuruluş yıllarında atılmış ve genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inşaasında ve ulus bilincinin oluşumunda eğitim, en önemli aktörlerin başında yer almıştır. Kısıtlı ekonomik kaynakları ile başlatılan eğitim seferberliği ile kısa sürede sağlanan gelişmeler, eğitim alanında pek çok ülkeye model olmuştur.
Cumhuriyet dönemi eğitimi, uluslaşma süreci ve Cumhuriyet değerlerinin özümsenmesi ile laik, tam bağımsız ve çağdaş Türkiye’nin oluşumunda da büyük pay sahibi olmuştur.
Köy Enstitüleri gibi dünyanın hiçbir ülkesinde denenmemiş Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bir eğitim modeli ile kalkınmaya hız verilirken demokrasi eğitiminin ilk tohumları köylerde atılmıştır.
Cumhuriyet Dönemi eğitim politikası ile Eğitim Birliği Yasası çıkarılmış, tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplanarak, laik ve karma eğitim getirilmiş, eğitimin ilköğretimde kız ve erkek çocukları için zorunlu olması esası kabul edilmiş ve bilimsel esaslara dayalı bir gençlik yetiştirmek hedeflenmiştir.
Eğitimin altyapı eksikliklerinin tamamlanması ve öğretmen ihtiyacının giderilmesi için başlatılan çalışmalar, öğretmen yetiştirme projeleri ile eğitimde dev adımlar atılmıştır.

Dinsel eğitime 6 kez değişiklik
Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına kadar laik, bilimsel, karma eğitim modernleşme aracı olmuş, 2002’den sonra yapı dönüştürülerek, dinin öğretimi yerine eğitimin dinselleşmesi ilke edinilmiştir.
2002 yılından sonra Türk Eğitim Sistemi dinsel bir modele doğru dönüştürülmeye başlanmıştır. AKP, 16 yıllık iktidarı döneminde dinsel eğitim konusunda hedeflerine ulaşma noktasına erişmek için müfredatta 6 kez köklü değişiklik yaparak, eğitimin niteliğinde önemli bir düşüş gerçekleştirmiştir. AKP iktidarında eğitim çalışanları siyasi baskı altına alınmış, liyakat ilkesi yok sayılmış, çağdaş, bilimsel, laik eğitim hedef tahtasına konulmuştur. Dini vakıf, cemaat ve derneklerin siyasi yapıları, Türk Eğitim Sisteminin temel ilkesi haline dönüştürülmüştür. Zorunlu (kesintili) eğitim 12 yıla çıkarılmasına rağmen ilk ve ortaokullarda okullaşma oranı azalmış, örgün eğitim yerine yaygın eğitim teşvik edilmiştir. 95 yıllık laik, bilimsel ve çağdaş eğitim deneyimi bir çırpıda yok sayılmış, eğitim bilimcilerin görüşleri önemsenmemiştir.
Okullarda en çok gözlenen sorunlar, 4+4+4 sonrası okulların dönüştürülmesiyle başlayan ve halen devam eden sorunlardır.
Mevcut okulların fiziki altyapı sorunlarını giderme yönünde hiçbir çalışma yapılmamıştır.

Derslik açığı ve kadro sorunu
Okulların dönüştürülmesine paralel olarak azalan ilkokul sayısı ve okula başlayan öğrenci sayısındaki artışa paralel olarak sınıf mevcutları yine Bakanlığın öngördüğü sayının çok üstüne çıkmıştır. Derslik açığı sorununu gideremeyen Bakanlık, kalabalık sınıflarda çocuklarımızı sağlıksız eğitime mahkum etmiştir.
Yine okulların dönüştürülmesi sonucu norm kadro sorunları da devam etmektedir.
Özetle 4+4+4 eğitim sistemi ile eğitim bir yandan gericileştirilerek çocuklarımıza kaderci ve başkalarının kendisinin yerine verdiği kararlara itaat etme kültürü enjekte edilmeye çalışılmaktadır.
Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, fiziki ortam yetersizlikleri, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, bilimsellikten, sanattan, spordan uzak programlar ve plansız uygulamalar sonucunda sorunlar katlanarak artmış, eğitim sistemimiz çökertilmiş, eğitim emekçileri, öğrenciler ve veliler mağdur edilmiştir.
“Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) bilimdir, fendir” diyen Atatürk, eğitimde dini eğitim-modern eğitim ikiliğini ortadan kaldırarak öğretimde birliği sağlamış; çağdaş laik ve bilimsel bir eğitimin toplumu kalkındırıp geliştireceğini görmüştü. Ne var ki yıllar sonra bu yaşananlar Türk toplumunun Cumhuriyetle başlattığı aydınlanma ve çağdaş uygarlıklar düzeyinin üstüne çıkma mücadelesine indirilen ağır darbeler olmuştur.
Toplumu dönüştürmeye çalışmak, dini esaslara göre yeniden dizayn etmek, kimin nasıl yaşayacağına karar vermek, hatta bireyin oturmasından yemesine içmesine kadar her davranışına karışmak otoriter anlayış ve yapıların sonucudur. Türkiye Cumhuriyetinin temeli, demokratik laik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olduğuna göre yetiştireceğimiz insan tipi bu doğrultuda olmalıdır. Biat eden, sorgulamayan, aklı değil, inancı yaşamında rehber alan insan tipi, otoriter yapılara özgü insan tipidir.
Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşaklar, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmelidir.
Eğitim-İş olarak; parasız, bilimsel, demokratik, laik, ulusal ve karma eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya devam edeceğiz. Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur, yolumuz Cumhuriyet yoludur ve bu yoldan asla dönmeyiz.

Orhan Yıldırım
Eğitim-İş Genel Başkanı  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları