En tehlikeli seçimler

05 Kasım 2018 Pazartesi

Yarın yapılacak ABD ara seçimlerinin sonuçları yalnızca ABD halkının değil, dünya halklarının geleceğini etkileyecek. Sonuçlar bir yönde olursa, İklim Değişikliği, orta menzilli nükleer füzeler gibi yaşamsal önemde anlaşmalardan ABD’yi çıkaran, ticaret savaşları başlatan, ırkçı, LGBT düşmanı Trump’ı azletme şansı doğacak. Bir başka yönde olursa, ABD’de faşizm, uluslararası alanda bir “Büyük Savaş” olasılığını da güçlendirerek tırmanmaya devam edecek.

Ara seçimler...
ABD’de Başkanlık döneminin ortasında, Temsilciler Meclisi’nin 435 üyesini, Senato’nun 100 üyesinden 35/39’unu yenileyen bir “ara seçimler” yapılır. Bu seçimler, vatandaşlara, iki yıl önce seçtikleri Başkan’ın ve partisinin performansını değerlendirme, hoşnut değillerse, Mecliste veya Senato’da hatta ikisinde birden çoğunluğu muhalefete vererek, Başkanı dengeleme fırsatı tanır. Başkan’ın partisinin her iki mecliste çoğunluğa sahip olduğu koşullarda, Başkan parlamentodan istediği yasayı çıkarabilir. Yüksek Hâkimler Kurulu’nun başkanı da iktidar partisinden ise güçler ayrılığı, bir dahaki seçimlere kadar zayıflar. Başkan son derece radikal, sistemin doğasını etkileyebilecek kararlar alabilir, hatta anayasayı değiştirmeye kalkabilir.
Başkanlar ve partiler merkez sağ ve merkez soldan geldiği sürece bu, her iki meclisin Başkanın partisinin elinde olması rejim ve düzen açısından bir sorun yaratmaz; Trump’a gelene kadar da yaratmamıştır. Ancak bu ara seçimlerde durum farklı. Trump, merkez sağdan uzak ve hızla daha da uzaklaşmakta olan bir Başkan. Halen iki mecliste çoğunluğu elinde tutan Cumhuriyetçi Parti gittikçe artan bir hızla Trump’ın siyasi çizgisinin etkisi altına giriyor.

‘F’ ile başlayan sözcük
ABD halkı seçimlere, derin bir siyasi-kültürel kutuplaşma ortamında giriyor. Bir tarafta ABD’nin, yabancılarla, solcularla, ahlaksız politikacılarla, eşcinsel haklarıyla “kirletilmemiş eski günlerine” geri dönmek isteyen, beyaz üstünlüğüne inanan, şoven milliyetçi, Evanjelik Hıristiyan bir seçmen (Trump’a oy vermiş olanlar). Karşısında da toplumun geri kalanı. Bu ortamda, ana akım medyada faşizm sözcüğüne bugüne kadar görülmemiş bir sıklıkta rastlıyoruz.
Seçimler yaklaşırken bu kutuplaşma ABD tarihinde görülmemiş ürünler vermeye başladı: Tüm toplumsal kurumsal muhalefete karşın, Yüksek Hâkimler Kurulu’nun başında adı bir kadın taciz olayına karışmış, aşırı sağcı, partizan bir adam atandı. Beyaz üstünlüğünü savunan ırkçı militanlar terörist eylemlere başladılar: Demokrat Parti’nin liderlerine postayla 14 bombalı paket gönderildi. Bir sinagoga yapılan silahlı saldırıda 11 Musevi öldü, 20’den fazlası yaralandı. Siyahların gittiği bir kiliseye saldırmaya kalkan bir adam içeri giremeyince sokaktaki iki siyahı öldürdü. New York’ta Manhattan’ın ortasında, faşistlerle, AntiFa (anti faşist hareket) arasında bir meydan kavgası patlak verdi. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı kavgayı polis çok zor kontrol altına alabildi.
Tüm bunlar olurken, ABD ekonomisi, iddiaya, göre “Trump” etkisiyle bir toparlanma yaşıyor. Ancak ilginçtir, New York Times’ın dikkat çektiği gibi, ne Trump ne de Cumhuriyetçi Parti kampanyalarını bu konu üzerinde kurdular. Trump ve Cumhuriyetçi adaylar, “bu güzel haberler” yerine negatif, kötü haberler üzerinde duruyorlar. Trump ve Cumhuriyetçi adaylar, artık iyice kutuplaşmış siyasi ortamda, tehlikeleri, kaybedilmesi olası ayrıcalıkları vurgulayarak taraftarlarında, varoluşsal korkuları, karşı tarafa yönelik nefreti besleyen bir dil kullanıyorlar.
Bu, açıkça ırkçı, yabancı düşmanı dil, rakiplerine yönelik şiddeti onaylıyor; ana akım basını, Nazi Almanya’sının Lügenpress (yalancı basın) kavramını anımsatan biçimde “sahte haber basını” olarak tanımlıyor. Trump, içinde Ortadoğulu teröristleri barındıran bir sığınmacılar konvoyundan söz ederken hiç çekinmeden yalan söylüyor. ABD’ye gelmekte olan bu sığınmacıları işgalciler olarak tanımlıyor, Meksika sınırına “gerektiğinde vur emriyle 15 bin asker” göndermekten, toplama kampları, çadır kentler kurmaktan, doğumla elde edilen vatandaşlık hakkını kaldırmaktan söz ediyor. Böylece, hem orduyu seçim kampanyasına dahil ediyor, hem de Başkanlık kararnameleriyle anayasa değişikliği olasılığını gündeme getiriyor.
The Atlantic’te bir yazarın vurguladığı gibi, tüm bunlar bu seçimlerin kampanyasıyla sınırlı değil. “Trump’ın seçim kampanyasını belirleyen kadronun seçimlerin çok ötesinde, uzun erimli bir planı olduğu anlaşılıyor.” Düne kadar ağzına faşizm sözünü aşırı buldukları için almak istemeyen liberal demokrat çevreler de ilk kez bu sıklıkta Trump ve faşizm sözcüklerini birlikte kullanıyorlar. Bosna kökenli Amerikalı yazar Aleksandar Hemon da, “Faşizm tartışılacak bir düşünce değil, savaşılacak bir eylemler kümesidir... Faşist, ortaokuldan arkadaşın bile olsa, tartışma artık bitti, şimdi mücadele zamanıdır” diyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları