Beyaz Güvercin Kanlar İçinde...

02 Eylül 2014 Salı

Dün sabahın alacakaranlığında düşümde yapığım gazetenin birinci sayfasını sizlerle paylaşmaya kararlıyım. Gülmeyin, uyanıp uyanıp kaldığım yerden tamamladığım 1. sayfayı, bugün elinize aldığınız gazeteye o kadar yakıştırmıştım ki... Sabah toplantısına girip arkadaşlarıma ciddi ciddi önermeyi bile düşündüm... Sabah haberleri, gazeteye ulaştıktan sonra yüz yüze kaldığım gündem, gelişmeler, hevesimi kırdı... Hiç değilse köşemde derdimi anlatmaya karar verdim. Torun torba sahibi olarak, işimin olmazsa olmaz parçası haberleri yanlarından izleyemeyecek noktaya gelmişsek... Düşümde 1 Eylül için yaptığım birinci sayfanın manşetine, dünyanın en sıcak gelişmelerinin, kanlı iç savaşlar görüntülerinin eşliğinde, “Beyaz güvercin kanlar içinde...” cümlesini oturtmuşsam... Cumhuriyet’in, en çarpıcı, yalın, Dünya Barış Günü’nü, bu türden haberler, vurgulamalarla, insanlık, barış, çocuklarımız için de, geleceğimiz adına.. ortak kaygılarımızı okurlarımızın da paylaşmak isteyeceklerini düşünmüşsem... Benim karabasanım sizleri de ilgilendirebilir...
Kimilerinizin yaşları tutmaz, kimileri benim kadar ayrıntılı gelişmeleri atlamış olabilirler... Ülkemize 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinliklerini, 1 Mayıs’lar kutlamaları gibi DİSK taşımıştı. Pek çok sivil toplum örgütlenmesi paralelinde, Cumhuriyet okuru da barış için toplumsal, sivil örgütlülüklerin bir şeyler yapmaları gereğini çok sevmişler, ellerinden geleni yapmaya çabalamışlardı... 12 Eylül öncesi kurulmuş Barış Derneği’nde üye olup görev almayı seçenler ise arkadaşlarımızdan Dr. Erdal Atabek, Ali Sirmen, Ataol Behramoğlu, Hüseyin Baş, Orhan Apaydın da içinde olmak üzere, barıştan yana örgütlü olmanın bedelini, 12 Eylül’de Marksist Leninst illegal örgüt üyesi olma suçlusu olarak uzun süre yargılanmak, hapiste yatmakla ödemişlerdi...
Barıştan yana sivil toplumun, sivil örgütlenmelerin etkin savaşım vermelerinin anlamını, en çarpıcı 12 Eylül’ün yasaklı DİSK lideri Abdullah Baştürk yerine katıldığım “Avrupa 2. Nükleer Silahlardan Arınma Konvansiyonu” etkinliklerinde öğrenmiştim... İnsanlık tarihi çok kanlı savaşlarda çok ağır bedelleri ödeyen halkların, barış savaşımını ülkelerin siyasi erklerine bırakamayacakları kadar yaşamsal bir sorunu olduğunun acılı örnekleriyle doluydu... Dünya nimetlerinin en büyük paylarını en acımasız yöntemlerle ellerinde tutan ülkeler, sermaye odakları, siyasi erklerinin, uygarlığın gelişmesi ile bağlantılı savaşla çıkarlarını büyütme tutkusundan vazgeçmeleri söz konusu bile olamayacaktı...

***

En acımasız, en çok kanın akıtıldığı 1. ve 2. Dünya savaşlarından sonra beyaz güvercinin simgelediği barış gelmemişti... İki kutuplu dünya olarak yürütülen çıkar çatışmalarında, iki kutbun merkezleri doğrudan çok kan akıtmamış olsalar da, soğuk savaşın insanlığa ödettiği bedeller çok ağır olmuştu. Sömürdükleri ülkeler üzerinden çıkar savaşları yanında akıl almaz silahlanma yarışı, insanlığın çoğunluğunun yoksunlaşma, yoksullaşmasında en belirleyici etkendi. Öteki kutbu değil sadece bütün dünyayı, insanlığı yok edecek boyutlarda silahlanma, insanlık dışı boyutlar kazanmış güç yarışı, uzay kurgulu savaş için güçlenme yarışı... Düzenin barıştan yana sorgulanması, örgütlenme çabalarını da güçlendirmişti...
Sözünü ettiğim toplantı, bu kaygılarda gelişmiş demokrasileri bağlantılı öncelik alan Avrupa ülkelerinde çok güçlü siyasal, sendikal, sivil, inanç örgütlenmelerinin, iktidarlardan çok ilerde barış için savaşım vermelerinin ürünüydü... Örneğin AB’de sol siyasi partilerin elindeki belediyeler sınırları içinde nükleer silah bulundurulması yasağı sağlanmıştı... Laf aramızda tam da o tarihlerde kapitalist dünya ile çok daha geri koşullarda yarışmak zorunda kalan, Marksizmi örnek almış Sovyetler, Doğu Bloku, soğuk savaşın ağır güç, silahlanma, uzayda yarışma bedelleri ile ekonomide çarpıcı zorlanmış, halklarına eşitliği taşımaya çalışsa da bu yoksullukta ancak olabilmişti... Barış, nükleer silahlarla başlayarak silahsızlanma çağrılarının, zorlayıcı maddi koşullarının da açıklaması olabilecek bir durum söz konusu idi. Gerçekçi, sivil toplum ağırlıklı, bilinçli barış örgütlenmelerinin sözcülerinin yine sözünü ettiğim Konvansiyon sonuç raporlarında, “Hükümetler, siyasi, sermaye erklerinden gelen barış çağrıları ne kadar umut verici olursa olsun, gerçek kalıcı barış için yeterli olamaz. İnsanlığın, sivil örgütlenmeler ağırlıklı bilinçlenmeleri, savaşım vermeleri zorunluluktur...” vurgulamaları vardı.
Yaşam, tarihsel süreçler, çok acımasız bu gerçeği doğruladı. Uygarlığın sonu olarak ilan edilen, emperyal kapitalizmin tek kutuplu dünyasında savaşlar çok yeni, bir o kadar da çoğunluk milyarlarca dünyalı için daha acımasız sonuçları üretti. Çokuluslu şirketler, çok az elde, ülkede toplanan emperyal güç odaklığı çağımızda yaşanabilecek, yaşanması sistem adına nefes aldırıcı savaşların biçimini, rengini değiştirdi. Zengin kuzey dünyasındaki dünya savaşlarının yerini, yoksul güney dünyasında çaresizliğin katladığı en yoksullar, en alttakilerin, en en altta kalmama adına yaşamaya sürüklendikleri iç ya da dış odaklı, ırklar, dinler, mezhepler, aşiretler eksenli ilkel paylaşım savaşları almıştı... İlk başta ABD’nin emperyal çıkarları adına yukarıdan, havadan doğrudan bombalamalarla müdahaleci rol aldığı Irak-Afganistan işgallerinin simgesi petrole bulaşmış beyaz güvercinin simgelediği tablo çok hızlı değişti... İngiltere’nin bir dönem nükleer silah bulundurulmasına yasak koyan sol, İşçi Partisi duyarlılığının, Blair iktidarında ABD’ye Irak işgalinde rehberlik yaptıracak kirliliği de işe yaramadı... IŞİD’in şeriat adına insanlık dışı katiamları ile reklam yaptığı günlere geldik... Beyaz güvercin kanlar içinde...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları