Mustafa K. Erdemol

Hangi hikâyeyle büyüdü bu Ahmet?

09 Kasım 2018 Cuma

Magazin dünyasına ait bir olay gibi değerlendirilip geçilecek değildi elbette. Ahmet Kural’ın Sıla’ya şiddetinin uzun süre gündemde kalması, konuya ilişkin ne varsa konuşulması tabii ki doğal. Çünkü göz önünde insanlar bunlar, dolayısıyla her yaptıkları, toplumda olumlu, olumsuz örnek kabul edilebilir haliyle. Yaşatılan erkek şiddetinin geçiştirilmesi Kural gibilerini cesaretlendirecek, Sıla gibilerini desteksiz bırakacaktır. Bu nedenle toplumsal kızgınlığın şiddete başvurana yönelmesi gayet yerindedir. “Kol kırılır yen içinde kalır” olmaz her zaman.
Bu şiddet karşısında benden daha iyi düşünenler yazdılar, söylediler neler düşündüklerini. Çok da iyi yaptılar. Söylenmiş onca doğru lafa ekleyeceğim tek bir söz bile yok. Benim meseleye dalışımın nedeni bir başka. Sıla’yı tekme tokat döverken bir hayli “cesaretli” olan Ahmet Kural’ın iş yargıya düştüğünde aynı cesareti gösteremediği belli oldu. “Benim Sıla’dan duyduklarımı duyan herkes aynı tepkiyi verirdi” türü sözlerinden, şiddetini haklı çıkaracak gerekçe türetme çabasında olduğu, işin içinde “ağır tahrik” bulunduğu sanısı uyandırma kurnazlığı güttüğü çok açık. İşin bu tarafındayım ben.
Hukuk karşısında bunlar yapılır herhalde. Kolay değil, ucunda ceza var ne de olsa. Yani Kural’ın, “dövdüm ama hele bir sor niye dövdüm” demesi, anlaşılabilir. Bu elbette toplum gözünde savunmasız bir kadına uyguladığı vahşeti unutturmayacak ama belli ki Kural savunmasını “dövdüysem sebebi var” üzerine kuracak. Benim üstünde durmak istediğim de bu işte. Çünkü bendenizin gözünde bu “hile”dir. Ahmet Kural mahkemede Sıla karşısında “galip” gelmek için hileye başvuracak.
Bu, toplumumuzun bir kesiminin kodlarına hayli uygun bir hile aslında. “Önemli bir gerekçesi olmasa adam durup dururken çıldırmazdı” diyecek dünya kadar kişi (kadınlar da dahil) var memlekette. Bunların hiçbirinin aklına Kural’ın eski sevgilisinin parmağını kırdığı, şiddetin bu arkadaşta yerleşik bir davranış biçimi olduğu da gelmeyecek. Annesinin Facebook’taki paylaşımını görselerdi belki Kural’ı daha iyi tanıyabilirler, annenin, kuşkusuz her anne gibi korumak istediği oğlunu, koruyayım derken ciddi ciddi gömdüğünü de görmüş olurlardı. Sema Kural, Anton Çehov’un “Eğer sen kusursuz olsaydın başkalarının kusurlarını bulup çıkarmaya bu kadar meraklı olmazdın” sözüyle eleştirmiş Sıla’yı. Çehov’u okuyanları, Çehov’u sevenleri severim. Anne lütfen sempatileri kabul etsin.
Sema Hanım bilerek mi yaptı bilmem, ama oğlunun da kusurlu olduğunu kabul etmiş oluyor Çehov’un sözü aracılığıyla. Annenin “Kusuru görse de kurcalamamasını” istediği Sıla’nın “kusuru” demek ki “Ahmet’in kusurunu ortaya dökmesi”. Şöyle bir düşününce kolunun, bacağının kırılmasını gerektirecek bir kusur değil bu.
Hileye dönelim. Ahmet Kural şiddetini haklı gösterecek laflar ederek kafa bulandırıyor. Mahkemede ne kadar başarılı sonuç alır bilinmez ama Kural türü erkekler kendinden güçlü kadınlar karşısında her zaman, her devirde, her fırsatta hileye başvurdular. Tek cins (kadın) üzerinden savunulagelmiş namus/ahlak anlayışının erkek lehine işe yaradığını bilirler bu tür erkekler. “Bana söylediklerini duyan herkes aynı tepkiyi verirdi” cümlesindeki “ona söylenenlerin” sözüm ona Kural’ın “erkekliğini” rencide edici olduğunu düşünmez mi memleket insanı? İşte hile budur. Sıla’nın karşısına hile yaparak çıkmak.
Ahmet Kural gibi erkekler, masallarındaki erkeklerin bile kadınlara hile yaptığı bir toplumun çocuklarıdırlar. Dede Korkut Masalları’nda adı geçen Bamsı Beyrek adlı bey, sözlüsü Banuçiçek’le güreşe tutuşur bir gün. Karşısında zorlandığı, bir türlü de alt edemediği genç kızı Bamsı Beyrek nasıl yener anımsar mısınız? Söyleyeyim; göğüslerini sıkarak. Bu hiledir işte.
Güçsüz erkek güçlü kadını ancak hileyle yener. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maymuna ustura verilmez 30 Kasım 2018

Günün Köşe Yazıları