Onuncu Yıl Marşı hep gündemde

14 Kasım 2018 Çarşamba

Geçen hafta BİFO, öncü Türk bestecilerinden oluşan bir program sundu. Yıllardır şöyle bir inanç vardır: “Türk bestecisi çaldın mı gişe geliri düşer.” Bir başka sorun da bestecilerin mirasçılarından çıkar: Hiçbir zaman düzene giremeyen telif hakları sorun yaratır. Dolayısıyla bizim ülke, hiçbir çağdaş ülkede olmadığı kadar kendi çağdaş bestecisini konser programlarına almaz. Oysa Balkanlar’dan gelen bir şef, Güney Amerika’dan veya Yakındoğu’dan gelen bir solist kendi ülkesinin yapıtlarını çaldırdığında onları merakla dinleriz.
Gürer Aykal yönetimindeki BİFO, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferid Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Ahmed Adnan Saygun ve Necil Kazım Akses’in yapıtlarını seslendirdi. Yorumcular için hiç kolay bir program değildi. Lütfü Kırdar Salonu ise tıka basa doluydu, hatta tek tek sandalya bile satılmıştı. Öncelikle böyle tarihi bir programa imza attıkları için şef Aykal’ı, piyansit Gülsin Onay’ı ve tenor Hüseyin Likos’u kutlamalıyız. Başkemancı Pelin Halkacı ve BİFO üyelerinin dinleyiciye aktardığı elektrik olağanüstüydü. Eğer hâlâ Türk bestecileri için dudak bükenler varsa bu konserin kayıtlarını bulup dinlesinler. Aynı kültürden kaynaklanan sonraki kuşaklar ve nice genç bestecimiz bugün dünyanın her yerinde ödüller kazanıyor.
Konser sonunda bis olarak Onuncu Yıl Marşı, izleyicinin dinmeyen alkışlarıyla ve katılımıyla, tam üç kez art arda tekrarlatıldı. Bu marşın Cemal Reşit Rey’e ait olduğunu bilir miydiniz? Acaba Cemal Bey 1933’te bestelediğinde, marş üstünden bir gün siyaset yapılacağını düşünmüş müydü? Marşın yazılış hikâyesini daha önce de bu sütunlarda anlatmıştım, bir kez daha yinelemekte fayda var:
Cumhuriyetin onuncu yıl kutlamaları için 1933’de bir marş yarışması düzenlenir. Cemal Reşit de yarışmaya katılacaktır: “Recep Peker (zamanın başbakanı) beni Ankara’ya çağırdı. Marşın güftesi Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal’e aitti. Cumhuriyet’in onuncu yıl kutlamalarına yetişecekti.”
Cemal Bey, hem Cumhuriyet coşkusunu hem de marş görkemini yakalamak için epey uğraşır. Yazdığı eseri tam dokuz kere yırtar, baştan başlar. En sonunda mehter takımının ritmik yapısından yola çıkar. (Koro girmeden önce orkestranın başlangıcında bunu duyarsınız.) Marşı, sözlerin uygunluğunu da (prosodi) dikkate alarak besteleyip tamamlar. Sonra Ankara’ya, gerekli erkân önünde dinletmeye gider. Sunumda, piyanoyla kendine eşlik ederek söylemeye koyulur. Seçiciler kurulunda bulunan zamanın Milli Eğitim bakanı Saffet Arıkan’dan bir eleştiri gelir:
“Cemal Bey, müzik majör başlayıp akarken Cumhuriyet kelimesinde minöre geçiyor. Malum, minör ‘küçük’ demektir. Yoksa siz, bir Osmanlı ailesinin çocuğu olarak, Cumhuriyeti hâlâ küçük mü görüyorsunuz?” der. Cemal Bey sonradan olayı dehşet içinde ailesine aktarır: “O an için bulunduğum salon beynime yıkıldı sandım. Efendim, minör küçük demektir ama müzikte o manada kullanılmaz. Beethoven Napolyon’un kahramanlıklarına hayrandı. Ona adadığı, Eroica (kahramanlık) senfonisinin ikinci bölümü de do minör tonundadır.” Jüriden bir başkası Fransız milli marşı Marseillaise’in de minör tonunda olduğunu hatırlatır. Marş kabul edilir.”
Bugün marşın sözleri eskidi, artık onuncu yıl bitti, gibi eleştiriler çıkıyor. Oysa marşı hayatta tutan onun sözleri değil, temposu ve müzikal yapısı. Şimdi bu marş sözüyle, sesiyle dimdik ayakta durmakta.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları