‘Hangi Türkiye’nin’, yeni küresel dengelerdeki ‘hangi yeri’

20 Kasım 2018 Salı

“Yeni Türkiye’nin” yeni küresel dengeler içindeki “yeni” yerini, Atatürk dönemindeki “dengeli ve ulusalcı” duruma benzeten “kimi taze TV yorumcuları” ortalıkta boy gösteriyorlar. Atatürkçü Türkiye’yi hiç sevmeseler de böyle bir “benzetme” içine kerhen de olsa girebiliyorlar. Bu nedenle, “hangi Türkiye” ve hangi yeni dengeler konusuna açıklık kazandırmak gerekiyor.
- Batı kapitalizmi (ve Batı) içinde, “Batı, Rusya ve Çin üçgeninde” yeni dengeler kuruluyor. Çin faktörü dolayısıyla Avrupa ve ABD arasında ilginç bir ayrışma ortaya çıkmaya başladı. 
- Avrupa’da “Birleşik Krallık” soğuk savaş döneminde kurucusu olduğu AB’den ayrılıyor. Hükümet Brexit’i onayladı. Almanya’nın AB içinde “doğal patronluğa” soyunması: onun Rusya bağımlılığı: AB ile Çin arasında ortak ekonomik çıkar dengelerinin oluşması ve İngiltere’nin ABD ile “özlü stratejik ortaklığının varlığı”, onu AB’nin dışına itti. Birleşik Krallık olarak Kanada’dan Güney Afrika ve Avustralya’ya kadar “özel bağlarında”, kendini yeniden güçlendirmek niyetinde.
Ta 1986’da eski başbakan Edward Heath ile İstanbul’da Boğaz’da bir teknede uzun uzun sohbet ederken İngiliz egemen sınıfının, Brüksel (ve Almanya) patronluğuna karşı rahatsızlığını onun sözcüklerinde buram buram hissetmiş ve yayımlamıştım.(*)
- İngiltere AB’den ayrılırken Almanya ve Fransa arasındaki yakınlık ister istemez arttı, 1990’larda, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası gündeme gelen Avrupa ordusu (AB ordusu) bugün yeniden gündeme geldi.
ABD’nin başkanlığına Trump gibi otoriter bir işadamının zihniyetinin egemen olması: Çin’in ekonomik olarak ABD’yi yakalayacak düzeye çıkması: Trump’ın yeni ekonomik kutuplaşma savaşını başlatması, ABD’nin, kapitalizmin küresel patronluğunu bozdu: son Davos toplantısında (Ocak 2018) Çin, kendi küresel ekonomik patronluğunu adeta ilan etti.

Yeni kutuplaşmalar ve Türkiye
İktidara gelen siyasal İslam ağırlıklı (ve hedefli) yönetim, “kendi siyasal İslam stratejisi açısından iç ve dış ilişkilerini yürütüyor”. 2003’te 1 Mart tezkeresini “çıkaramaması”, Arap Baharı ve Müslüman Kardeşler hattına çekilmesine ve Türkiye’nin “Ortadoğululaşmasına” yol açtı, rejim değişti.
Bu gelişmeler Türkiye’de siyasal İslamcı çevrelerin işine geldi. Yemen-Irak-Suriye- Libya hattı Batı tarafından parça parça edildi: aynen Kaşıkçı’nın cesedi gibi.
“Yeni Türkiye’nin” Ortadoğululaşması, Kürdistan projesinin yalnız ABD ve AB tarafından değil, Rusya (ve Putin) tarafından desteklenmesi sonucunu doğurdu.Ankara bugün NATO içinde ABD ile “stratejik” ortak! Ve aynı ABD, Suriye ve Irak’ta Kürdistan’ı kurma yolunda 90 bin kişilik bir Kürt ordusu (YPG, PKK) için fiilen işbaşında: 1400 TIR silah yığılmış, askerler eğitiliyor: ve biz ABD ile birlikte “devriye” geziyoruz, hem de aynı mekânda. Ve ABD bize F-35 vermiyor. AB ile “yürümeyeceğini Ankara’nın da Brüksel’in de çok iyi bildiği görüşme süreci” çoktan askıya alınmış. Doğu Akdeniz enerji coğrafyasında ABD, AB, İsrail, Mısır ve Ankara’nın 2005’te AB’ye üyeliğine onay verdiği Kıbrıs Rum Cumhuriyeti de karşımızda. Ege adalarını Yunanistan işgale başlamış, üsler kuruyor. Ankara, Kürdistan’a hayır demeyen Rusya ile S-400 füze anlaşması yapmış. Bütün bunlar yaşanırken ABD’nin siyasal İslam ayağı FETÖ, A’dan Z’ye içimize göz göre göre şırınga edilmiş, Ankara hâlâ temizlemeye çalışıyor. Atatürkçü, çağdaş bir Türkiye’ye karşı çıkıp bugün Atatürk düşmanlığı yapanlar en çok FETÖ’ye ve arkasındaki emperyalist devletlere hizmet ediyorlar. Fesli hocalar gibi, bir kısmı da zaten söylüyorlar: “Biz düşmandan yanayız” demiyorlar mı? Ve bu odaklar, içimizdeki siyasal İslami çevreler tarafından destekleniyor. Atatürk düşmanları ile emperyalizmin işbirliği derinleştiriliyor... Hem de göz göre göre...
(*) “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” kitabımda yazdım, sayfa 43, Kırmızı Kedi, 2017  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları