‘Baba biz seninle devam filmi gibiyiz’

25 Kasım 2018 Pazar

Silivri günlerinde heyecanla beklenen anların başında “görüş günü” gelirdi. Ayda bir açık, ayda üç kapalı görüş. Açık görüşte en büyük mutluluk sarılabilmek. Kapalı görüşte, arada cam bölme var. Telefon ahizesi ile sesleşebiliyorsunuz.
Çocuklara bunu anlatmak mümkün değil. Arada cam niye var? Oğlum Deniz, iki yaşına gelince bunun bir pencere olduğunu düşünüp her köşede açma yeri aradı. Olmayınca cama vurdu. Baktı ki tek iletişim olanağı ses; ahizeyi aldı, sesin geldiği yeri öpmeye başladı. O anlarda içinizde cam kırıkları saatte bilmem kaç kilometre hızla uçuşsa da gülümsemeniz gerekir.
Dört yaşına gelince asıl engelin aradaki cam bölme değil, yüksek hapishane duvarları olduğunu düşündü. Bitim saatinde kopuşun, Deniz’in çığlıklarıyla yankılandığı bir açık görüş sonrası bir dozer almak istediğini söylemiş. Bizimkiler böyle bir oyuncakla oynamak istediğini sanmışlar. Az sonra dozeri ne yapacağını şöyle ifade etmiş:
“Hapishane duvarlarını yıkacağım...”
Beş yaş anaokulu günlerinde yeni arkadaşlar edinmiş. Gelin görün ki, iyi anlaştığı kimi arkadaşlarını ertesi gün dövmeye başlamış. Uzun süre nedenini bulamamışlar. Sonunda öğretmenlerden biri gerçeği fark etmiş; bizim Deno, bir gün önce babası tarafından alınan çocukları, ertesi gün pataklıyormuş!

***

Özgürlükte altı yaşına gelmişti. İlk aylarda yapmaktan çok hoşlandığı şeylerin başında birlikte tuvalete gitmek geliyordu.
Annesiyle hep kadınlar tuvaletine gitmenin hıncını her fırsatta, “Anneee, ben babamla erkekler tıvaletine gidiyorum” diye bağırarak aldı. Bir de açık görüşlerdeki dar zamanlarda omzuma alıp daireler çizerek yaptığımız yürüyüşü, uzun yollarda, parklarda yapmayı çok istedi ama, hayli okkalı hale gelmişti. Geç kalmıştık.
Başlangıçta okula gitme saati konusunda anlaşamadık. Geç gitmek istiyor. Bir sabah biraz sevecen, biraz benim tepkimden endişeli bir duruşla seslendi:
“Baba bugün okula gitmeyeceğim...”
O an aklımdan neler geçti, “Eyvah” dedim, “bu alışkanlık haline gelecek, olamaz böyle bir şey”.
Okulun şart olduğunu “şart” sözcüğünün hakkını vererek vurguladım. Durgun bir sesle karşılık verdi:
“Baba, erkekler ağlamaz, ama sen bana bağırırsan ben ağlarım...”
Meğer, babayla daha fazla vakit geçirmek için okula gitmek istemiyormuş. Yeni bir düzen kurduk. Birlikte olduğumuz zamanları “daha birlikte” geçirmeye çalıştık.
Yedi yaşla birlikte benim işlerimin inceliklerini de kavradı. Meclis’te ülkeyi yönetecek yasalar yaptığımızı söyleyince, “O zaman şöyle bir yasa yap da görelim” dedi, “Haftada beş gün tatil, iki gün okul”.

***

Bu yıl onuncu yaşla birlikte beşinci sınıf, derslerin biraz daha ağırlaşması, bir de usul usul ileride yapılacak işlerle ilgili hayaller... Mühendisliğe meraklı gibi olunca, alanlar sıraladım:
-Elektrik mühendisliği, makine mühendisliği, bilgisayar mühendisliği...
“Baba” dedi, “mekatronik mühendisliği diye bir şey var...”
Ablanın da etkisiyle kitap okumayla aramız iyileşiyor.
Dört işlemle aramız iyi ama, çarpmayı fazla tekrar etmeyi sevmiyor. Bir gün anne baba sohbet ediyor gibi yapıp çarpım cetvelini biraz zorlayınca ayağa kalktı, “Ben size çarpmayı öğreteyim” dedi, çaaat diye oda kapısını çarptı, çıktı.
Az sonra hınzırca kapıyı açıp seslendi:
“İsterseniz bölmeyi öğretmeyeyim!”
Takıldım:
“Yaa oğlum bu tür soğuk esprileri ben yaparım. Kelimelerin anlamlarıyla oynarım... Kime çektin sen?”
Yanıma koşup sarıldı. Başını koltuğumun altına soktu. Sonra usulca çenemin altına getirdi. Oradan çok yüksekte birine bakar gibi başını yüzüme çevirdi, seslendi:
“Baba biz seninle devam filmi gibiyiz...”
Ölümsüzlük duygusu böyle bir şey olsa gerek. Doğada insandan hayvana, bitkiden ağaca tüm canlıların başlıca ortak yaşam kaygısı türünü sürdürebilmektir. Balıklar gerektiğinde binlerce kilometre yüzüp en güvenli yumurtlama yerine ulaşır. Çam ağaçları yaşları ilerledikçe daha çok kozalak döker...
İnsan için de evladı her şey değil midir?
En küçük bir şeyde telaşlanır, sarılıp mırıldanmaz mıyız:
“Tanrım, ömrümden alsın, sana versin.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları