İlah gözlerin!

25 Kasım 2018 Pazar

Bir ülkeye demokrasi gelince mi toplum olgunlaşır, yoksa toplum olgunlaşınca mı demokrasi gelir?
Söz konusu olgunluktan, elbette siyasal ve sosyal uygarlığı içselleştirmek anlaşılmalıdır.
Türkiye’de oldum olası birinci şıkka abanıldı, toplumu demokrasinin olgunlaştıracağı; cahil halkın demokrasi sayesinde siyasal ve sosyal kültür kazanacağı sanıldı.
Bugün geldiğimiz noktada, dinci faşizme giden yolların demokrasi çıngarlarıyla döşendiği, hukukun üstünlüğünün bizzat o üstünlüğü savunmak için seçilmiş muktedirler ve muhteris iktidar pazarlamacıları tarafından yıkıldığına bakılırsa, yanılgı ortada:
Ham halkı demokrasi olgunlaştırmıyor.
Halkın demokratik kültüre hazır ve hazımlı olduğu yerde demokrasi kurulabiliyor.
Oysa cehaletin egemen olduğu topraklarda demokrasi, cahilin cahili seçmesi; seçilen cahilin iktidarda kalabilmek için seçeni cahil bırakması gerektiğini gayet iyi anlamasıyla halkını uygarlığa değil barbarlığa taşıyan bir rejime dönüşüyor.
İşin kötüsü, mutlaka bir cart curt cuntasına yol açan demokratik yozlaşma, sözüm ona muhaliflerine de demokrasinin olmazsa olmazlarını; örneğin ifade özgürlüğünü, farklı düşünceye saygıyı, temel insan haklarını; hatta en basit beyin jimnastiği, kıyaslamak ve sonuç çıkarmak yetisini de unutturuyor...

***

26 Ekim’de CHP’li Hayrabolu Belediyesi’nin düzenleyip değerli meklektaşım Uğur Dündar’ın sunduğu Halk Arenası programında, siyasal İslamcıların 16 yıldır bitmeyen “mağduriyet” teranesini izleyenleri epeyce güldüren bir parodiyle hicvettim diye; tarihçesi kirli ve kanlı linçlerle dolu Yeni Akit gazetesinin başlattığı, en hafif deyimle iğrenç bir tetikçilik kampanyasının hedefine yerleştirildim.
Tüm İslamcı medyanın, iktidara yakın olmaktan aldığı ucuz cesaret ve fütursuzlukla katıldığı linç kampanyası; TELE1’de yayımlanan 11 Kasım tarihli Türkiye’nin Yönü programında, “On yıl önce bu kadar sıkı Atatürkçü değildim. Ama yapılan hadsiz saldırı yoğunluğu karşısında bugün Atatürk ilahımdır, ona tapıyorum” sözlerime yüklenen ve yükleyenin hem kendi alçaklığını, hem de güvendiği kitlenin cehaletini köpürttüğü “putperest” ithamıyla beslenen bir tehdid kampanyasına dönüştü.
Oysa itham yalan değil, gerçek bile olsa kimseyi ilgilendirmezdi. İsteyenin istediğine inanmak ve tapmak özgürlüğü vardır, olmalıdır!

***

Bir aydır süren bu linç sırasında, bazıları ciddiye alınacak onlarca ölüm tehditi ve istisnasız hepsi çirkinliğim, yaşım ve cinselliğimle ilgili küfürlere maruz kaldım.
Hepsi hakkında suç duyurusunda bulundum. Ama hukukun kalmadığı yerde, elbette ki suç duyurusuyla da yetinmedim!
Pek çok medyatik linci suskunlukla geçirdiğim meslek yaşamımda ilk kez, uğradığım saldırıyı yabancı medyaya taşıdım.
Saldırganlar, Türkiye’nin yurtdışında tanınan birkaç gazetecisinden biri olduğumu unutmuşlar mıydı, 1994’ten beri çalıştığım yabancı medyada edindiğim yer ve dostlarımdan haberdar değiller miydi, bilmiyorum...
Ama izleyenler, şahsımı hedef gösteren İslamcı basın ve böylesi vahşi bir tetikçiliğe sessiz kalan yandaş medyaya karşı, uluslararası medyadan aldığım desteği sanırım görmüşlerdir.
Ne var ki bu süreçte beni en çok kıran ve umutsuzluğa sevkeden olgu; zaten değer vermediğim tetikçiler ve tehditçiler değil, sözde Atatürkçüler arasında “Şimdi sırası mıydı, halk mecazi laftan ne anlar, niye onların anlayacağı dilden konuşmuyorsun?” diye eleştirenler oldu.

***

Çocuklar, kendisine “agucuk gugucuk” demekle yetinen kişiden konuşmayı öğrenemez. 100 kelimeyle konuştuğu için 100 kelimeyle düşünen insana da 100 kelimeyle hiçbir şey öğretemezsiniz! 3 bin kelimeyle konuşursanız, önce anlamaz, ama zamanla onun da düşünce ve konuşmasını, belki zenginleştirebilirsiniz.
Beni Atatürk’e ilah dedim diye eleştirenlere soruyorum: Atatürk yerine “Erdoğan ilahımdır” deseydim, kimler tarafından linç edilir, kimler tarafından omuzlarda taşınırdım?
Cevabı sanırım herkes biliyor.
Bilemeyen gafillere, Cemal Safi’nin “İlah Gözlerin” şiirini armağan ediyorum.
Cahilleri cahil bırakmakla görevli İslamcı medya, bu güzel şiiri ne yazık ki arabesk bir besteye güfte olmuş biçimiyle, AKP iktidarının maaşlı “akili” Orhan Gencebay’ın sesinden, taptıkları muktediri hayal ederek de dinleyebilir:

İlah Gözlerin
Medet bekliyorum vurduğu yerde
Oralı olmuyor siyah gözlerin.
Gönlümü dağlıyor gördüğü yerde
Kanıma susamış silah gözlerin.

Her yalan sözüne iftira ekler
Sayısız suçunu sırtıma yükler
Cenneti müjdeler ibadet bekler
Şeytanın taptığı ilah gözlerin.

Feryadım asılsız şikâyet değil
Laf değil söz değil rivayet değil
Yetim hakkı değil cinayet değil
Korktuğum en büyük günah gözlerin.
CEMAL SAFİ  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024
Kıyamete hazırlık 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları