‘Vurun Kahpeye!’

27 Kasım 2018 Salı

Halide Edip Adıvar’ın önce 1923 sonunda Akşam gazetesinde tefrika edilen, sonra 1926 yılında kitap olarak yayımlanan “Vurun Kahpeye!” adlı yapıtı, aydınlanmacı, işgale direnenleri destekleyen Aliye Öğretmen’in, nişanlısı kuvvacı Tosun Bey’in, işbirlikçiler Hüseyin Efendi ile gerici köy imamı Fettah’ın çevresinde gelişen olaylar aracılığıyla, Kurtuluş Savaşı Anadolu’sunda, gericilik ile aydınlanma ve işbirlikçilerle bağımsızlıkçıların savaşımını anlatır. Romanın anafikri, aydınlığın gericiliğe üstün gelememesi halinde, “istiklal” savaşının da tam anlamıyla zafere ulaştırılamayacağıdır.
Kitap, Tosun Bey’in de aralarında bulunduğu Mustafa Kemal’in kuvvacılarının işgalci düşmanı yenmesiyle sonuçlanırken, kuvvacıları destekleyen, aydınlanmacı öğretmen Aliye’nin, başını Fettah’ın çektiği gerici işbirlikçiler tarafından “Vurun kahpeye!” haykırışlarıyla öldürülmesiyle son bulur.
Zafer günlerinin iyimser ortamında yazılmış olmasına rağmen roman geleceği görmüştür.

***

O günlerden bu yana, Türkiye’de çok kez gericilik, aydınlığın üzerine saldırmış ve sonunda ülkemiz, aydınlığın karanlığı yenememesi halinde bağımsızlık zaferlerinin tam olarak amaçlarına ulaşamayacağının bir kez daha kanıtlandığı diyar haline gelmiştir.
Artık Türkiye’de karanlık güçlere karşı aydınlığı savunanlar, hele hele kadın iseler, “Vurun kahpeye!” avazeleriyle saldırıların baş hedefi haline gelmektedirler.
Ülkemizde artık kadınlık başlı başına bir eksiklik, bir ayıp, hatta suç muamelesi görürken, kadın haline bakmadan aydınlıktan yana çıkış yapanlar, toplu linç saldırılarının baş hedefleri haline gelmişlerdir.
Biat kültürünün aynı zamanda hem öznesi ve nesnesi, nedeni ve sonucu olan “göbeğini kaşıyan adam”ın, mediokrasiden hızla idiokrasiye kaymakta olan düzeninde, düşündüğünü açıkça dile getirene, hele hele “sivri dilli”ye hiç tahammül yoktur.
Düşündüğünü açıklıkla ve yüreklilikle dile getirene saygı, “sivri dilli”ye tahammül demokrasilere özgüdür. Zaten o yüzden demokratik toplumlar, durağan biat toplumlarının tersine gelişmeye açıktırlar. Sivri dile tahammül de ilerlemenin bedeli olarak sineye çekilir.

***

Yakın dostum ve uzun yıllar mesai arkadaşım olan Mine Kırıkkanat, düşündüğünü eveleyip gevelemeden söyleyen, “sürüden ayrılanı kurt kapar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” lagar toplumunun, yadırgadığı, yadırgamanın da ötesinde tahammül edemediği bir kişidir.
Mine sivri dilliliğinin bedelini çokça ödemiş, FETÖ’den Adnan Oktar’a, faşistlerden liberal tebdili kıyafetli “yetmez ama evet”çilere kadar çok çeşitli çevrelerin tepkisini çekerek “dokuz köyden kovulmuş”tur.
Mine, geçenlerde katıldığı bir televizyon programında, yine kendini tutamamış, aslında çağdaş toplumlarda son derecede doğal bir hak olan düşüncelerini açıkça ifade yolunu tutmuş. Yetmiyormuş gibi, birkaç gün sonra da, Atatürk’e karşı son günlerde artan saldırılar üzerine, onu sahiplendiğini belirtmek üzere, her Türkçe bilenin ne anlama geldiğini anlayabilecekleri bir şekilde “Atatürk benim ilahımdır” demiş.
Bir kadın bacağını kırıp oturacağı yerde, elinin hamuruyla erkek işine karışır, hele hele gericiler hakkında ne düşündüğünü açıkça söylerse ve de bu hatun zaten daha önce de sivri dilli olarak kabul edilmişse, ne olursa bu kez de olmuş ve Mine, yandaş medya ile troller tarafından lince yönelik saldırılara maruz kalmış, dahası hedef gösterilmiştir.
Mine Kırıkkanat şimdi ülkesinde, ölüm tehditleri altında savunmasız ve çaresizken, ona Fransa’daki meslektaşları sahip çıkıyorlar.
Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye’yi kaleme almasının üzerinden 86 yıl geçtikten sonra, ülkemizde bir kez daha aynı avaze yükseliyor:
- Vurun kahpeye!
- Vurun Mine’ye!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları