Öztin Akgüç

Para politikasının etkenliği

28 Kasım 2018 Çarşamba

Para politikasının, fiyat istikrarı, ekonomik büyüme, istihdam, faiz ve kur istikrarını da içeren finansal istikrar, ödemeler dengesi üzerine etkileri, iktisadın tartışmalı konularındandır. 2007-8 krizi sonrası para politikasının amaçları gerçekleştirme konusunda etkenliği daha da tartışılır hale gelmiştir.
Amaçlar arasında günümüz merkez bankacılığında fiyat istikrarının sağlanması öncelik taşır. Neo-klasik yaklaşım, neo-liberal sentez (NLS) fiyat istikrarı sağlanmasının diğer amaçları gerçekleştirmenin temel koşulu olarak öngörür.
Neo-liberal sentez; fiyat istikrarının sağlanmasıyla ekonominin enflasyon-deflasyon süreçlerine kapılmasının önleneceğini; fiyatların, ekonomik birimlerin, tüketiciler ve işletmelerin kararları için daha sağlıklı göstergeler oluşturacağını, kaynakların etkin kullanılacağını, piyasaların etkin çalışmasıyla da ekonomik büyüme, istihdam, finansal istikrarın sağlanacağını varsayar.
Para politikasının ekonomiye iletim, yansıma, ekonomik faaliyetleri etkileme mekanizması oldukça karmaşık, aktarma kanalları çeşitlidir.
Para politikasının piyasalara yansıma süreci, faiz oranının, para piyasası koşullarının değiştirilmesiyle başlamakta, çeşitli kanallar aracıyla ekonomiye yansımaktadır. Yansıma, iletim kanalları, faiz oranı, varlık fiyatları, döviz kuru, finansal kurumlar, finans sektörü dışı işlem kanalları başlıkları altında toplanabilir.
Merkez Bankası’nın faiz oranlarında yaptığı ayarlamanın, bankaların kredi ve mevduat faiz oranlarının da değişimi yoluyla işletmelerin ve tüketicilerin yatırım ve tüketim harcama kararlarını etkilemesi beklenir.
Genişletici para politikasıyla, faiz oranlarının indirilmesiyle, banka kredilerinin genişlemesi, finansal varlık fiyatlarının yükselmesi, ulusal para cinsinden varlıkların getirisinin azalması, işletmelerin borçlanma yoluyla yatırımlarını, iş hacimlerini artırmaları sonucu ekonomide harcamaların, üretim ve istihdamın artması, büyümenin hızlanması amaçlanır.
Sıkılaştırılmış para politikasıyla, faiz oranlarının yükseltilmesiyle, banka kredilerinin daraltılması, finansal varlık fiyatlarının düşürülmesi, ulusal para cinsinden varlıkların getirisinin artırılması, işletmelerin yatırımlarını ertelemeleri, borçlanarak iş hacimlerini fonlamadan kaçınmaları sonucu ekonomide harcamaların azalması, aşırı talepten kaynaklanan enflasyonist baskının hafiflemesi, ekonominin yavaşlamasıyla arz-talep dengesinin, fiyat istikrarının sağlanması hedeflenir.
Para politikasının etkili olması, amaçlanan sonuçlara ulaşılması, yatırım ve tüketim harcamalarının faiz değişikliğine duyarlı olmasına bağlıdır. Klasik iktisat öğretisi, faiz oranının, işletmelerin yatırım, hane halkının da tüketim harcamalarında belirleyici olduğunu varsayar. Faiz oranının düşürülmesiyle işletmelerin yatırımlarını, hane halkının da tasarruflarını azaltarak tüketim harcamalarını artıracakları; faizler yükseldikçe yatırımların, tüketim harcamalarının azalacağı, tasarrufların artacağı öngörülür.
2007-8 krizi gelişmiş ekonomilerde merkez bankalarının izledikleri genişletici para politikalarının NLS’nin varsayımlarının gerçekçi olmadığını göstermiş, düşük faiz haddi işletmelerin yatırım harcamalarını, hane halkının da tüketim harcamalarını, ekonomileri canlandıracak ölçüde artırmamıştır. Atıl üretim kapasitesi ve kâr beklentisi yetersiz olan işletmeler, düşük faize karşın yatırımlarını artırmamışlar; hane halkı da düşük faize karşın tüketim harcamalarını değil gelir kayıplarını karşılamak için tasarruflarını artırmıştır.
Kriz, fiyat istikrarı ile büyüme ve istihdam artışının, hatta finansal istikrarın sağlanamadığını, para politikasının reel ekonominin yatırım kararları, hane halkının da tüketim harcamaları üzerinde etkili olmadığını göstermiş; merkez bankalarının kendilerinden beklenen işlevleri para politikasıyla gerçekleştirememeleri “her derde deva merkez bankacılığı” anlayışını en azından sarsmıştır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları