Deniz Yıldırım

Yine bir seçime gidiyoruz

01 Aralık 2018 Cumartesi

AKP-MHP koalisyonu seçimi özellikle iki ölçekte referanduma çevirmek istiyor. Birincisi, ülke genelinde. Seçmene “bekadan mı yanasın, ihanetten mi?” ana tercihini dayatmak; ekonomik kötüleşmeyi milli varlığa tehdit üstünden açıklamak... Kurulmasını istedikleri zemin böyle. Bu taktik, yerel ya da genel her seçimi bir “vatan savunması” referandumuna çeviriyor. 16 Nisan halkoylamasını da, 24 Haziran genel seçimlerini de bu zıtlık üstüne kurdular. Toplum ikiye ayrıldı; pastanın en az yarısı bu senaryo çerçevesinde iktidar koalisyonunu destekledi. Halkı birleştirmeye değil, “yüzde 50 - yüzde 50” bölünmüşlüğünü sürdürmeye dayalı bir strateji. Kimin bekası için, tartışılır. Yerel seçimi de böyle görüyorlar.
İkinci düzey ise bölgesel. Özellikle Diyarbakır ve Hakkâri gibi iki sembolik şehirde AKP, bu şehirlere başkan atadığı kayyım bürokratları aday gösterdi. AKP Diyarbakır adayı, kayyım atanmadan önce Ankara-Etimesgut Kaymakamı’ydı; Hakkâri adayı da Hakkâri Vali Yardımcısı. Bu hamleler özellikle HDP-BDP çizgisinin güçlü olduğu yerlerde “parti- devlet kaynaşması” görüntüsünü bilinçli şekilde vererek yerel seçimin bir bölgesel referanduma dönüşmesini teşvik ediyor. Diğer bir ifadeyle yerel gündemi, yerel hizmetleri değil; kayyım uygulamasını oylatmak ve meşruluğunu kitle karşısında test etmek istiyor AKPMHP bloku. İlginç ve riskli; seçimi bir referandum havasına sokacağı kesin gibi.

Ya muhalefetin stratejisi?
Nesnel şartlar iktidar koalisyonunun aleyhine, bu doğru. Ekonomi kötü, iyileşeceğine dair işaret de yok; diğer yandan Erdoğan daha 5 ay önce Meclis başkanı yaptığı kişiyi şimdi özel formül bulup İstanbul adayı olarak atayacak; yani günü kurtarma, plansızlık ve kadro sıkışması görüntüsü var iktidarda. Ama bu sorunlar kendiliğinden kitlesel oy kaybına dönüşmez, muhalefet güçlerinin siyasi müdahalesi zorunlu. 24 Haziran’dan bu yana tek adam sistemi, yani Saray Rejimi uygulanıyor. Madem seçim referanduma dönüyor; tek adam sisteminin 9 aylık uygulamasını ekonomik ve siyasal açıdan halkın güvenoyuna sunmalı muhalefet. Ulusal ölçekte, “yetki tek kişide olmadığı için ülkeyi hızlı yönetemiyoruz, ekonomiyi düzeltemiyoruz dediler; 9 ay geçti. Memnun musunuz, değil misiniz bu sistemden? Hayatınız iyileşti mi, kötüleşti mi” tercih şıklarına yaklaştırılırsa ana kampanya, iktidar için riskler büyür. Bu referandum stratejisiyle 16 Nisan’da Ankara ve İstanbul’da Hayır çıktığı unutulmasın.
Yani birinci düzeyde, iktidar koalisyonunun “milli-gayri milli” zıtlık zemininin karşısına bir başka ulusal ölçekli zıtlık koymak gerek. Ekonomide “Saray ile halk”, siyasette “tek adamlık sistemi ile adil, demokratik yönetim” zıtlığı gibi. Kampanya bu zeminde seçmeni yeniden tercihe zorlamalı. İkinci düzeydeyse bu teşhis söylemi, günlük yaşamın sorunlarına somut çözümler üreten, programlı bir yerel stratejiyle birleştirilmeli. Ülke düzeyinde seçim en geniş siyasal birlikle yeni sistemin güven oylamasına çevrilirken, yerel düzey iktidarın ekonomik ve sosyal programından farklılaşmanın görünür kılındığı somut ölçek olmalı.
İktidar yerel ve gündelik meselelerin konuşulmasını istemiyor. Seçimi gerçek sorunlardan koparmak, çözümsüzlüğünü örtmek için. Yereli kazanmanın yolu, halkın sorunlarına somut çözümler getirmekten geçiyor. CHP 1973 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara ve İzmir’i aldığında bunu yaptı. Halka dokundu; çözümler üretti. “Yereli yöneten, sorunlarını çözen ülkeyi de yönetir” mesajını seçmende yerleştirdi. İzmir’de efsane başkan İhsan Alyanak, artan hayat pahalılığına, krize ve stokçuluğa karşı Tanzim Satış’ı (TANSA) kurdu mesela; hem üreticiyi hem de tüketiciyi aracılardan kurtardı; halkçı belediyecilik CHP’ye genel seçimlerde de büyük katkı sağladı. Bunlar konuşulmalı. Zamlara, pahalılığa, artan ulaşım maliyetlerine karşı halkçı belediyecilik çözümleri öne çıkarılmalı yeniden.
Yani “ekonomi kötüleşti, halk iktidarı cezalandıracak” kolaycılığıyla olmaz. İktidar koalisyonu kazanmaya muhtaç. Belediyelerde ihaleler, rant, pasta büyük. Krizde bu pasta daha da kıymetli. Bir de muhalefetin yüzde 51’e ulaşması sistemin tartışılması demek. İktidar koalisyonlarını çatlatır. Yine “atı alan Üsküdar’ı geçti” konuşması yapmak isteyecekleri kesin bu nedenle. Muhalefet güçlerininse iç birliği sağlama; kuşatıcı bir karşı siyasal koalisyon ve hikâye yaratma; yerelden çözüm geliştiren, somut sorunlara dokunan kampanya örgütleme; küskün seçmeni kazanma; kötü sınav verilen sandık güvenliği ve denetimi konusunda halkı ikna etme açısından ne kadar hazırlıklı olduğu henüz belirsiz. Acil siyaset gerek.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları