Feyzi Açıkalın

Engellilik, hoyratlığın kötülüğün neresinde?

03 Aralık 2018 Pazartesi

Engelli oluş kavramının uygar dünyada geçirdiği süreci Türkiye’nin geriden izlediği bir sır değil. Bunun en belirgin örneği geçmiş yıllarda ülkemizdeki toplu ulaşım araçlarında görülmekteydi. Örneğin, araçların ön sıralarında engelliler için değil, hamileler ve yaşlılar için yer ayrılmaktaydı.

Zamanla işler değişti. Engelli farkındalığı doğal olarak arttı. Engelli hakları, engellilerin erişebilirliğinin sağlanması ve toplumda yer almasının sağlanması konusundaki bilinç gelişti.

Doğal olarak hızla, sindirmeden, gerekli düşünsel ve fiziksel alt yapının hazırlanmadan geçirildiği her türlü evrim gibi, engellilik de sorunlarla karşılaştı. Yeni tanımlara, onların karşılık bulacağı düzenlemelere gidilmeliydi. Ve işin fenası bu siyaset kurumunun göreviydi.

Siyaset; dahası hoyrat, acımasız, insan ve doğa düşmanı, yıkıcı, yavan, vasıfsız zamane siyaseti mal bulmuş mağribi gibi engelliliğin üstüne atladı.

Yan odalarda, hiçbir iş yapmadan yalnızca kötülüğü örgütleyenler, muhtemelen engelli bireylerin toplumdaki yüzdelerini netleştirmekle işe başladılar. Sonra da onları sınıflayarak, oya nasıl dönüştürülebileceklerinin hesabını yapmaya koyuldular.

Anlayamadıkları birçok özellikli konuda olduğu gibi, engelli bireylerin dağılımının da toplumun demografik yapısını yansıttığını düşünemediler. Diyeceğim, iş olanağı sağladığı ve sonsuz biata mahkum ettiği bir birey ile daha eğitimli, rafine bir beyinin istemlerinin, itirazlarının farklı olabileceğini tahmin etmediler.

Uzun yıllar boyunca toplumdan duyarlı olunması öğütlenen çocuk, yaşlı, hamile kavramlarına ilerleyen yıllarda çevre ve hayvan sevgisi eklenmişti. Engellilik ise en son eklenen halka oldu. Diğerlerinden farklı olarak, devlete egemen olan siyaset engelli oluşun getirisini(!) görmüş ve onun üstünden düzenlemelere gitmişti.

Günümüzün görüntülü haberlerle şekillenen dünyasında, engelli bireyler önemli yer almaktaydı. Fiziksel ya da düşünsel engelliliği olan insanların, limitleri zorlayarak sundukları sportif görüntüler bu yoldaki mesajların verilmesini/alınmasını kolaylaştırıyordu.

Ayrıca spor karşılaşması aracılığıyla ortaya konan başarı öyküleri de çok çarpıcıydı. Bunun getirisini anlayan devlet özellikle Paralimpik Oyunlar için işe koyuldu. Oyunların bir özelliği de, engelsiz bireylerin yarıştığı Olimpiyatların aksine, kısa zamanda başarının getirilebileceği alanlar olmasıydı.

Türkiye, Paralimpik Oyunlar ya da diğer dünya şampiyonalarında başarılar elde etmeye başlamıştı. Ama ne trajiktir ki bu başarılar çoğunlukla fiziksel engelli bireyler üstünden gelmekteydi. Birçoğunu ise, sürdürmekte olduğu bir mücadelenin, savaşın engelli bıraktığı vatan evlatlarının oluşturduğu sporcularla…

Nasıl yıllar içinde engelli oluş, özellikle zihinsel engellilik yok sayılıp, bireyler evde saklandıysa, şimdi de aynı şey spor arenasında ya da toplumsal alanda olmaktaydı. Çünkü zihinsel engelliliğin sorunlarının giderilmesi, hem bilgi birikimi hem de çok daha fazla örgütlülük gerektiriyordu.

Zihinsel engellinin, yalnızca hangi koşulda oy kullanabileceğinin tartışmada öne çıkabildiği bir hoyrat ve kötü siyaset dünyasında Engelliler Günü’nü bir de bu açıdan değerlendirmenizi istedim…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları