Olaylar Ve Görüşler

Dünya sertliğe tutsak artık...

07 Aralık 2018 Cuma

ABD, kendi cehenneminde yarattığı canavarının, yani son iki yıldır Trump ekseninde şekillenen öfkesinin meyvelerini topluyor. Dünyanın birçok ülkesinde de birileri, sanki Trump’ı taklit ediyor.

Türkiye son on altı yıldır bir dizi, toplumsal, siyasal ve sosyal kırılmayı yaşıyor. Kültürel evrilimler de var kuşkusuz.
Mevcut yönetime tepkici önemli kesimin yer yer ağır eleştirisine rağmen, bir o kadar kitle ise, bu kırılmayı önemsemiyor ve sorgusuzca da destekliyor. Ve bu ruhsal biat gitgeli içinde, Türkiye, kim ne derse desin, kabuk değiştiriyor. Bunun adını öncelikle koymuş olalım. Ama bu dönüşüm, sadece Türkiye için mi geçerli. Değil.
Dünya adeta bir bukalemun gibi kabuk değişim süreci yaşıyor. Bu değişim-dönüşümde en çok dikkati çeken şey ise, dünyanın hemen her bölgesinde, şiddetin, en açık biçimde kendini göstermesidir.
Vazgeçilmez, kutsal ve olmazsa olmaz, herkesin mutlaka sahip olması gereken bir duygu olmaya başladı sanki, NEFRET!
Şiddet, acı ve terör belası, Ortadoğu’nun adeta yazgısı olmuş artık.
Kimi odaklar da, sadece bununla besleniyor. Karar verenler, silah satanlar ve taşeron terör gruplarının tek sermayesi bu, yani nefret. Avrupa ülkeleri de, terörle son yıllarda tanış oldu. Önemli başkentlerde patlayan bombalar, silahlı eylemler ve ölen masum insanlar ve dozu giderek artan öfke, şiddete dayalı korunma güdüsü, bu sürecin ağır bilançosu, diyebiliriz.
İnsan bütün bu kabuk değişimini ya hiç anlayamamış, ya da ucundan kıyısından bir parça çözmeyi, sindirmeyi denerken, Amerika Birleşik Devletleri’nin Pittsburgh şehrinde bir sinagoga yönelik saldırı ve 11 kişinin yaşamını yitirmesi, meselenin, yani nefret duygusunun geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne seriyor. Kendimizi bildik bileli, dünya düzenine yön vermeye çalışan ve kendi güvenliğinin tartışmasız iyi olduğuna inanmış ABD gibi güvenli bir ülkede, nasıl oluyor da, Museviler, böylesi bir katliama maruz kalabiliyor?
ABD’nin farklı eyaletlerinde, son iki yıldır görece artan okul baskınları, alışveriş merkezlerine yönelik saldırıları dikkate aldığınızda, böylesi bir saldırgan ruh halinin, ülkenin kendi öznel gerçeklerinden besleniyor olamaz mı? Daha açık bir deyişle, bu olumsuz tırmanışta, bugün başkanlık koltuğunu işgal etmiş, saldırgan ve her şeye karşı olan, uyandığında her sabah aynaya bakıp kavga eden ruh halinden ötürü, kendi ülkesinde bile ruh sağlığının bozuk olduğu öne sürülen bir Donald Trump’ın hiç mi sorumluluğu yoktur?
Onlar değil midir; Irak’ta, Libya’da Suriye’de yaşamı insanlara dar edenler? Milyonlarca masum vatandaşı, yerinden yurdundan edip, Avrupa ülkelerinde, mağdur, ötelenen, aşağılanan mülteci konumuna sürükleyenler? Resmi veriler, Trump’ın göreve gelmesinden bu yana özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ndeki büyük kentlerde Yahudi nefreti ve yabancı karşıtlığı eksenli nefret duygusu bezeli eylemlerde, yüzde 12 artış olduğuna işaret ediyor.
Brezilya’da adı Jair Bolsonaro olan, faşist görüş ve eylemleriyle bilinen kaşarlanmış bir milletvekili, kendi halkı tarafından, hem de yüzde 55.5 oy oranıyla Cumhurbaşkanlığına getirilebiliyor.
Verdiği seçim vaatleri arasında, sokaktaki vatandaşların silahlanmasına kolaylık sağlayacak yasayı çıkartmak ve birçok önemli bakanlığın başına da askerleri getirmek, önde geliyor.
Başkan, öyle bir nefret duygusuna sahip olmalı ki, kadınlara, siyahilere ve eşcinsellere yönelik karşıtlığını en ağır sözlerle ve açıkça dillendirebiliyor. Avrupa ülkelerinde aşırı sağ siyasi hareketlerin kısa sürede etkin olması da, böylesi bir nefret duygusunun körüklenmesinden kaynaklanıyor kuşkusuz. Avusturya’da, Macaristan’da, Polonya’da, Danimarka, Hollanda ve Fransa’da ırkçı partilerin seslerini ve güçlerini yükseltmeye başlaması boşuna değil. Tesadüf değil. Almanya’da “AfD-Alternatif Parti” adlı, ırkçı söylemleriyle öne çıkan aşırı sağcı hareketin, beş yıl gibi bir sürede, bırakın yerel yönetimleri; eyalet meclisleri ve Federal Parlamento’ya girmesi, nasıl mümkün olabilirdi?
Nefretin bizzat bu odaklardan hazırlanıp beslendiğinden, körüklendiğinden kimse söz etmiyor. Sözün özü, örneğin ABD, kendi cehenneminde yarattığı canavarının, yani son iki yıldır Trump ekseninde şekillenen öfkesinin meyvelerini topluyor.
Dünyanın birçok ülkesinde de birileri, sanki Trump’ı taklit ediyor. Toplumda bütünleştirmek için değil, kamplara bölmek için tohumlar atıyor.
Gidişat, şimdilik hiç de iyi görünmüyor. Acı ama, gerçek!  

Mehmet CANBOLAT
Frankfurt



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları