Olaylar Ve Görüşler

Cumhuriyet’in 95. yılında sağlık devrimi

09 Aralık 2018 Pazar

Koruyucu sağlık anlayışının temel taşı aşılamada içine düşülen acınılası durum Cumhuriyet’in sağlık devrimine rahmet okutan bir gelişmedir.

Doksan beşinci yıldönümünde Cumhuriyet’in gölgelenmesi çabası ilginç manzaralarla karşılaşmamıza yol açıyor. Cumhuriyet’le hesaplaşmaya ant içmiş iktidar sahipleri (farkına vararak ya da varmayarak) çıtayı iyice alçaltmış olmaktadır. Bu durumu kendilerine yakıştırabilirler. Ancak, Cumhuriyet’e yakışmadığı kesindir. Cam, çelik, beton yığınından oluşan havaalanı ile Cumhuriyet’i gölgelemeye çalışmak hiç de akıllıca bir yöntem değildir. Olsa olsa 29 Ekim’de Anıt Kabir’e gitmekten kurtarır bu değerli ve anlamlı eylemi kendilerine eziyet sayanları.
Kocaman bir Cumhuriyet kalıtını mirasyedi pişkinliğiyle tüketenlerin Cumhuriyet’ten ve onun eşsiz eserlerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu bir kez daha anımsa(t)makta yarar var.

Akıldışı ve savurganca
Günümüz iktidarı yaklaşık 15 yıldır pek çok şeyi ve özellikle de sağlıkta yaptıklarını övünç kaynağı olarak görmektedir. Sağlıkta Dönüşüm adı altında uygulamaya konanlar, öncesindeki yanlışlık ve eksikliklerin yarattığı yokluğun üzerine eklediği niteliksiz çoklukla insanlarımızı etkileyebilmiştir.
Sözcüğün tam anlamıyla çokluk üzerine kurulu; akıldışı ve savurganca olarak da nitelenebilecek Sağlıkta Dönüşüm Programı tel tel dökülmektedir gerçekte. Ülke nüfusundan daha fazlasının bir yıl boyunca acil servisleri doldurmuş olmasına Türk vatandaşlarının yılda ortalama 10 kez doktor muayenesine gitmişliği eklendiğinde niteliksiz çokluk tanımı daha iyi anlaşılabilecektir. Çokluğun kaçınılmaz şekilde değersizleşmeye yol açtığı ortamda doktora ve sağlık çalışanlarına sövme, onları dövme ve hatta yaşamlarını sonlandırma fırsatının kitlelere cömertçe sunulduğu XXI. Yüzyıl Türkiyesi’nde Cumhuriyet’in Sağlık Devrimi’ne göz atmanın tam da sırasıdır.
Batılıların I. Dünya Savaşı’na “Büyük Savaş” nitelemesi yaptığını düşünürsek; 1911’de başlayan 1922’de silahlı bölümü sonlanan Türklerin üç anakarada, yedi düvele karşı verdiği savaşa nasıl bir nitelemeyi uygun göreceklerini bilmek isterdim!
Yoksul ve yoksun olmanın yanı sıra bilisiz ve sağlıksız bir Türk toplumunun Anadolu’nun geriye kalan biricik varlığı olduğu gerçeği gün gibi ortadadır.
Savaş yorgunu, çiçeği burnunda Cumhuriyet’in sağlık alanında gözler önüne serilen hiçliğe eşdeğer durumunu ana başlıklarıyla özetlemek gerekirse:
• Milyonlarca kişi frengili, sıtmalı ve trahomluydu. Tüberküloz, tifüs ve tifo salgını da cabasıydı!
• Bebek ölüm oranları değil bindelik yüzdelik sayılarla ifade edilecek denli yüksekti.
• Bebekler ölür de anneler hayatta kalır mı? Onların da beşte biri sonsuzluğa göçmekteydi doğum gibi doğal bir eylem sonrasında.
• Ortalama yaşam süresi 40 yıl dolayındaydı.
• Ülkedeki doktor sayısı 337’ydi. (üçyüz otuz yedi) Eczacı sayısı yalnızca 60’tı.
• İlaç mı dediniz? Ona ne gerek vardı? Egemenliğin henüz yere inmediği zamanda yazgıya teslim olmaktan başka seçeneği olabilir miydi Türk insanının!

Silahsız savaş
Tabloya bakıldığında görülen, düşmandan kurtarılmış vatanda hastalıklardan kurtarılmayı bekleyen vatandaşların varlığıdır!
Silahlı savaşı başarıyla tamamlayan bir milletin buna sevinmeye zamanı yoktu. Bir an önce silahsız savaşa başlanması ivedi görevdi.
O zamanki Türkiye nüfusunun 10 milyon dolayında olduğu düşünüldüğünde nüfusun yarısının hastalardan, geri kalan yarısının da çocuk, kadın ve yaşlılardan oluştuğu anlaşılabilirdi.
Az önce adları anılan, günümüzde büyük ölçüde sorun olmaktan çık mış hastalıklar XX. yüzyılın başında önemli yaşamsal sayrılıklardı. Yeni doğmuş Cumhuriyet bir yandan bağımsızlığını güvence altına alma göreviyle baş başa kalmışken; diğer yandan da, ülkeyi var edecek ve ayakta tutacak olan insanlarını bir an önce sağlıklı kılma zorunluluğu içindeydi.

Koruyucu hekimlik
Büyük Millet Meclisi hükümetinin Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar’la başlayan ve Cumhuriyet’in ilk ve en uzun süre görev yapmış aynı zamanda Bandırma vapurunda Mustafa Kemal’e eşlik etme onuru kazanmış Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’la süren ivedi görev süreci zamanın yokluk ve yoksunluk koşulları da göz önüne alındığında eşsiz bir başarıyla tamamlanmıştır. Hastalıkları sağaltılan milyonların ülke işgücüne katılımı Cumhuriyet’in bugün de dillere destan olan ekonomik sıçramasının önde gelen itici gücü olmuştur.
Bir yandan hastalıklı milyonları sağaltma kaygısı içinde olan Cumhuriyet, diğer yandan akılcılık anlamına da gelen koruyucu hekimlik anlayışını yaşama geçirme görevini ertelemedi. Sonraki yıllarda Dr. Refik Saydam’ın adını taşıyacak olan Hıfzıssıhha Enstitüsü aşı üretimiyle öne çıkarak koruyucu hekimlik çabalarının başat lokomotifi oldu.
Sağlık hizmeti sunumunda geçmişte yaşanan kıtlık ve kısıtlılık üzerine eklenen savurgan ve akıldışı çoklukla kitleleri kendinden geçiren iktidar aşı üretimiyle öne çıkmış, bu bağlamda değerli deneyimler biriktirmiş olan Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapısına kilit vurarak çağdışı anlayışını ve bilim karşıtlığını anıtlaştırdığının farkında mıydı? Bunu bilmemiz güç! Ama, günümüzde “yerli ve milli” savsözünü diline dolayanların aşı ve ilaç karşılığında milyarlarca doları dışarıya aktararak bu önemli alanda ülkemizin dışa bağımlılığını pekiştirmeleri gerçeğini gördüğümüzde sağlıkta savurganlığın sonlanması gibi bir beklenti içinde olmamız da güç görünmektedir.

‘Aşı reddi’
İsteyenin istediği kuruma başvurup istediği görüntülemeyi ve laboratuvar incelemesini hiçbir engelle karşılaşmaksızın yaptırabildiği güncel koşullarda koruyucu sağlık anlayışının temel taşı olan aşılamada içine düşülen acınılası durum Cumhuriyet’in sağlık devrimine rahmet okutan bir gelişmedir.
Türkiye’de Cumhuriyet’in 95. yılında “Aşı reddi” gibi bir kavramın konuşuluyor oluşu ve buna karşın siyasi iktidarın bu konuda parmağını kımıldatmama kararlılığı çağdaşlık ve halk sağlığını koruma sınavında sınıfta kaldığının kanıtıdır.
Sağlık alanında savurganlığı ve akıldışılığı, özendiren; bu yolla iktidarını pekiştirenlerin aşı konusundaki edilgenlikleri ironik olmanın ötesinde ürperticidir. Bu son derece duyarlı ve önemli konuda kendisini gösteren gamsız ve duyarsız yaklaşım var olmayı sürdürecek olursa; korkarız ki; Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde bulaşıcı hastalıkların hortlamasıyla kendisini gösterecek olan ürkü ve korku birkaç yıl sonranın yazı konusu olacaktır. Yaklaşık 3 çeyrek yüzyıldır baltalanan ve son 15 yılda yıkılması için gerekenin açıktan yapıldığı Cumhuriyetimizin 95. yılı kutlu olsun! Cumhuriyeti kuranlar, devrimleri yaşama geçirenler ve elbette Cumhuriyet’in sağlık devriminin gerçekleşmesi yolunda canla başla çalışanların yüce anısı önünde saygıyla eğilme görevini yerine getiriyoruz...  

Dr. Ceyhun BALCI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları