Tehlikenin farkında mısınız?

10 Aralık 2018 Pazartesi

Gelecek kuşakların, çocuklarımızın, torunlarımızın yaşamlarını güvenceye alacak biçimde yaşamıyoruz. Bu, insan türünün varlığı açısından en büyük ahlaksızlık, en büyük tehlike değil midir?

Biz de bir zamanlar…
Krizler birbirini besliyor (ekonomik, siyasi, iklim, gıda, su, göçmenler); yerel savaşların, yine bir büyük savaş olasılığının içinde yaşamaya çalışıyoruz. Irkçı ve dinci faşizm yeniden yükseliyor.
Başka bir dünyada yaşıyor olabilirdik, eğer bizden önceki kuşaklar bizi düşünüyor olsaydı. Biz de bir zamanlar “gelecek kuşaklardık”. Gelecek kuşakların geleceğini güvence altına almak da bugünkü kuşağın en önemli ahlaki görevi değil midir?
Katoviçe’de toplanan Birleşmiş Milletler İklim Konferansı vesilesiyle bu soru yine gündeme geldi. İklim krizi derinleşiyor ve ekonomik siyasi karar alıcılar, egemen toplumsal ilişkilerin temsilcileri, bu krizi aşacak bir politikalar paketi geliştirmek yerine, bahaneler paketi üretmeye devam ediyorlar.
Sanırım bu ahlaksızlığın en çarpıcı örneği, ekonomi dalında Nobel ödülünün bu yıl, “Küresel ısınmayı sınırlamakta çok istekli olmayalım. Çünkü ekonomik büyümeyi tehlikeye atmak istemeyiz”… “gelecek kuşaklar daha zengin olacağı için, bu sorunla daha iyi baş edebilirler” diyen Prof. Nordhous’a verilecek olmasıdır. Hem de Piketty’nin gösterdiği gibi, gelir dağılımı on yıllardır bozulurken, toplam küresel servetin yüzde 86’sı nüfusun yüzde 8.2’sine giderken…
Bir diğer “ahlaksızlık” örneği de, The Economist’in gelecek kuşaklar önemlidir” diye başlayan yorumunun şu paragrafı olabilir:
“İnsanlık hangi kaynakların değerli kullanımlardan -yaşamı zenginleştiren tüketim mallarından, emeklilik fonlarından- küresel ısınmayı sınırlamaya kaydırılacağını hesaplamalıdır”. GERÇEKTEN mi!
Hazlara dayalı, gereksizce çeşitlendirilmiş, “modası geçme süresi” hızlandırılmış tüketimi kim teşvik ediyor? Sermayenin, CEO’larına dağıttığı milyarlarca dolar ikramiye sorun değil de yaşamlarını sermayeye değer üretirken tüketen çalışanların emekli maaşları mı sorun? Trilyon dolarları kim silaha harcıyor? Sokaklar en büyük kirletici otomobillerden, hava trafiği ucuz uçak seferlerinden tıkanmak üzere… The Economist hâlâ kaynağın nereden bulunacağını tartışıyor!

Üç bela birden
Bugün insanlık, iklim krizinde elini kolunu bağlayan üç bela ile birden karşı karşıya. Birincisi, “insan yaşamını, en iyi piyasa ilişkileri düzenlediğine göre, iklim krizini de piyasa çözer” diyen kapitalist gerçekçilik. İkincisi, “önce benim ülkem… dünyanın geri kalanı, kaynak ve piyasa olmanın dışında beni ilgilendirmez” diyen milliyetçilik. Üçüncüsü de bu dünyanın Tanrı’nın armağanı ve öbür dünyaya gitmeden önceki geçici bir durak olduğuna inanan, herkesin de inanmasını isteyen dincilik. Her üçü de insanı doğanın bir parçası olarak değil, doğayı insanın istediği gibi sınırsızca tüketebileceği, hatta kendisi için yaratılmış bir şey olarak görüyor.
Birincisi, gelecek kuşakları düşünerek alınabilecek önlemleri “değerli kaynakları harcıyor”, “ekonomiye müdahale ediyor” gerekçesiyle önlüyor. İkincisi, iklim krizine karşı önlemlerle gelecek kuşakların yaşamını güvenceye alabilecek uluslararası, halklar arası işbirliği olasılıklarını sabote ediyor. Üçüncüsü, öbür dünya fantezisine sığınarak, bu dünyanın korunmasıyla değil, tüketilmesiyle ilgileniyor. Dini fantezilerinin sorgulanmasından korkarak, bilimi, felsefeyi değil cehaleti arzuluyor. Böylece bu dünyanın sorunlarına çare üretebilecek kuşakların yetişmesini engelliyor.
Ülkemiz bu açıdan çok şanssız! Çünkü bu üç bela, ülkemizde buluşuyor ve gelecek kuşakların yaşamlarını cehenneme çevirecek gelişmeleri besliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları