Obama’nın ‘Gözümüze Soktukları’

10 Eylül 2014 Çarşamba

Kuyruğu dik tutmaya, her şeyi güllük gülistanlık göstermeye çalışıyorlar ama iler tutar tarafı kalmadı. Geçen haftaki NATO zirvesi sırasındaki Obama- Erdoğan görüşmesi, dış politikada memleketi taşıdıkları yeri “gözümüze sokuyor”. Görüşmeden sızan Obama’nın “Ortadoğu’daki politik çizginizi NATO ve ABD çizgisinde görmek istiyoruz” ikazını, yahut bir Türk diplomatın “Görüşmeden hoşaf gibi çıktık” sözlerini öğrenmemiz de şart değildi. Bir Türkiye’nin tezlerine, uluslararası medyada çizdiği resme bakın; bir de ABD yönetiminin nihayetinde Ankara’yı getirdiği noktaya...

***

Ne mesajlar verdi Erdoğan zirvede?IŞİD için “öfkeli çocuklar” retoriğini tekrarladı, “bütünsel yaklaşım”, “zemini ortadan kaldırmak” argümanlarını sıraladı. Sanırsınız bizden başka “sosyolojik analiz” hem de “Sünnicilik kokulu” olmayan âlâsını yapan yok! Sonra, “Bizim rehinelerimiz var. Aman bu koalisyon işinde bizi görünür kılmayın” şerhlerini düştü. Yetinmedi, sınırımızın dibinde katkımızın eksik olmadığı bir durumun “çözüm sürecine” etkileriyle ne menem dertlendiğini, “Dönüp bizi vuracak” serzenişiyle dile getirdi.

***

Peki sonuç?
IŞİD gibi eli kanlı bir örgütü “öfkeli çocuklar” diye tanımlayan bir vizyonun naiflik filan değil şark kurnazlığı olduğu aşikârdı ve tabii ki tutmadı. Obama, NATO zirvesindeki basın toplantısında, Amerikalı gazetecilerin kafasını göstere göstere kesen IŞİD militanlarını “avlamaktan” söz etti. George W. Bush retoriğine denk düşen bir açık tavır!
Amerikan Başkanı, NATO’nun “Batılı olması icap eden” ortağı olarak Türkiye’yi alenen “çekirdek koalisyonun” içine kattı. Yani, aslında rehine mehine dinlemiyorlar! Türkiye’ye de Erdoğan’ın kara kaşı kara gözü için değil, coğrafi konumu açısından önem atfediyorlar. Obama-Erdoğan görüşmesinde Senato onayı (40 kadar elçi gibi) henüz çıkamadığı için boş kalan Ankara elçiliğine geçici maslahatgüzar olarak Ross Wilson’ın atanması da “boş bırakmama” kaygısının tezahürü...
Ve dünya âlem, bir aydır IŞİD’e karşı PKK dahil Kürtlerin mücadelesini izlemekle kalmayıp Bağdat ve Erbil’e silah akıtırken, “Dönüp bizim çözüm sürecini vuracak” serzenişini dinleyen filan da yok!

***

Amerikan Başkanı, İran ile birlikte Irak’ta şu veya bu biçimde IŞİD’e karşı aynı cephede yer aldı, Bağdat’ta yeni hükümeti dizayn etti. Son girişimi için ise “iki yanı keskin bıçak” desek yerinde. Bölgenin Sünni devletleri bu hafta Cidde’de ABD öncülüğünde toplanıyor. Yani Obama’nın manidar bir tarihte, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde IŞİD’e karşı stratejisini açıkladıktan bir gün sonra... Cidde’de Amerikalıların “Aşırı İslamla bağınızı kesip, savaşa alenen katılın” diyeceği aşikâr. Obama Müslüman Kardeşler deneyiminden ağzı yandığından beri Sünnilerle “yoğurdu üfleyerek yiyor”. Geçen martta Jeffrey Goldberg’ün Amerikan başkanıyla söyleşisinde aktardığı makalesinden not almıştım. Goldberg, Obama’ya soruyor: “Hangisi daha tehlikeli: Sünni aşırılıkçılık mı, Şii aşırılıkçılık mı?” diye... Amerikan Başkanı Sünni aşırılıkçılık konusunda “sus pus” olup şöyle diyordu: “İran’ın davranışına bakarsanız, onlar stratejik, fevri değiller. Dünya görüşleri var, ve çıkarlarını görüyorlar, bedellerine ve faydalarına bakıyorlar. Benim karşı olduğum türden fikirleri kucaklayan bir teokrasi olmadıkları anlamına gelmez ama Kuzey Kore değiller. Kendilerini dünya sahnesinde önemli bir oyuncu olarak gören geniş, güçlü bir ülke.”

***

ABD elbette küresel oyununda petrol kaynağı Körfez’in Sünni monarşilerinden vazgeçecek değil. Yine de İran’la nükleer müzakereler, diyalog süreci, Ortadoğu’da bir nevi “dengeleme girişimi”. Obama’nın önceki gün NBC televizyonuna Sünni ülkelerin sorununun İran olmadığını belirtip “Bugün bu ülkelerin karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit IŞİD tarafından temsil edilen Sünni aşırılık” demesini de dikkatinize sunarım. ABD gibi bir dev dış politikada olur da “dönmeye kalkışırsa” bu “Titanik’in dönmesi” gibi bir şey olur zaten... Dolayısıyla Cidde’de Sünni blokun “radikal unsurları törpüleme” karşılığında, “kimyasal silah bahanesiyle” başaramadığı “Suriye’de rejim değişikliği” talebini kabul ettirme olasılığı eksik değil. Bu gerçekleşirse, Obama’nın geçenlerdeki ifadesiyle “ılımlı unsurlar yaratmak fantezisinin” bedelini birlikte ödeyebiliriz.

***

Kıssadan hisse kaçış filan yok... Bizim dış politikayı “şu bakanla şu kadar saat telefonda görüştüm, şu kadar saat uçuş yaptım PR’cılığına” indirgeyenlerin bizi getirdiği ağlanacak halimiz bunlar. ABD’ye karşı alttan alta “mızıkçılık” yapılmaya kalkışılsa o vakit karşımızda “dinlemeleri” bulmamız işten bile değil! Hele de NATO zirvesi, “ABD istihbaratının Türkiye’ye yönelik dinlemelerinin hesabının sorulacağı” yalanını yandaş medyanın yüzüne çarpmışken...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları