Meriç Velidedeoğlu

‘FETÖ’ ve ‘PKK’

21 Aralık 2018 Cuma

“Dinci” ve “bölücü”, bu iki “terör” örgütü uzun süredir ülkemizin gündemini kaplamış durumda; çünkü, “AKP” iktidarıyla birlikte yeniden dirilen “terör”, Türkiye’nin gündeminden hiç düşmüyor, üstelik gitgide yoğunlaşıyor.
Anımsanacağı gibi, Cumhuriyet’in, “Kurtuluş” ve “Kuruluş” sürecinde, bu konularda (dincilik ve bölücülük) çok etkin iki örgütün, “Teali-i İslam Cemiyeti”nin (İslamı Yükseltme Cemiyeti) ve “Kürt Teali Cemiyeti”nin (Kürt Yükselme Cemiyeti), dış destekle yaptıkları “yıkıcılık” tarihte yerini almıştır.
Atatürk, Söylev’de (Nutuk), daha ilk sayfalarda bu iki örgütten söz eder; İnönü de anılarında yer yer değinir; “cemiyet” olarak adlandırılan bu örgütlerin, özellikle dışardan nasıl beslenip desteklendiğini de sık sık dile getirip vurgulamışlardır.
Ve artık günümüzde, bu iki tarihsel örgütün yerini -bir bakıma-FETÖ ve PKK’nin aldığı açıkça görülüyor, dolaysiyle bu iki tarihsel “cemiyet”e de değinmek gerekir; ne ki önce, bir süredir gündemde olan bir kitaptan “Asker İnönü”den söz ettikten sonra.
“Cumhuriyet Vakfı”nın ve Cumhuriyet’in “Yayın Kurulu”nun Başkanı, Sayın Alev Coşkun’un bu çalışması, bugün devletimizin başındaki AKP’nin Genel Başkanı Erdoğan’ın, “iki ayyaş”tan biri diyerek diline doladığı, “İsmet İnönü”nün yaşamını anlatıyor, pek de bilinmeyen yönlerine değinerek.
İnönü’nün yaşamı bağlamında söz ederken, ilk adım için en çok dile getirilen, “İnönü Savaşları” ve kazanılan “İnönü Zaferleri”dir.
Haklı bir tutum. Yine de Lozan’da kazandığı “savaş”ın yeri bir başkadır; her ne kadar Erdoğan, “Lozan Barış Antlaşması”nı, savaşta yenik düşen taraf olarak imzalayan Yunanistan’a gidip, şikâyet etse de...
Kuşkusuz bu Antlaşma’dan söz edince, Başdelegemiz İ. İnönü’nün, müzakereler sırasındaki tutumunun, yönetiminin ayrıca değerlendirilmesi gerektiğinin de altı çizilir.
Lozan’da oturumları yöneten İngiliz Heyeti’nin Başdelegesi -aynı zamanda İngiltere Başbakanı-Lord Curzon, dönemin en ünlü, en sert, kendi
siyle konuşmaktan sakınılan siyasetçisiydi.
Ne var ki, İnönü’nün hiç de beklenmeyen direnci karşısında şaşkına döndüğü, daha fazla dayanamayıp -bırakın toplantıyı- Lozan’ı, İsviçre’yi terk ettiği bilinir...
Değerli dostlar, bu tarihsel durum anımsandığında, insan ister istemez, Erdoğan’ın, uluslararası süreli toplantılardan olan, “2009” yılındaki “Davos Toplantısı”nda, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in, kendisine verdiği yanıtlar karşısında dayanamayıp yalnız toplantıyı değil, Davos’u da, İsviçre’yi de hışımla terk etmesi, gözler önünde canlanıyor...
Bilmem ki anımsanır mı, Erdoğan öfkesini, “Bir daha Davos’a gelmem(!)” diye de belirtmişti, Lord Curzon’dan daha ileriye giderek...
Yine kitaba, “Asker İnönü”ye dönersek, İnönü’nün pek bilinmeyen pek de dillendirilmeyen bir yönünün, “felsefe”yle oldukça kapsamlı ilgisini anlatan bölümünün -kitabı okuyan dostların kimisinden de duyduğum gibi- benim için de ve özellikle İnönü’nün bu konudaki okumaları dışında, Kurmay Okulu’ndaki eğitimi sırasında, daha üst sınıftan can dostu Ali Fuat Erden ile “düşünce, düşünmek”, “ruh ve madde” gibi konularda yaptığı tartışmaları içeren bölüm, kitabın en ilginç yanlarını oluşturdu.
Dolaysiyle, İnönü, gençlik döneminde bu bağlamlarda -bir bakıma evrensel boyutta- eğitimini sürdürürken, kültürünü oluştururken, kendisine “ayyaş” diyen Erdoğan da hemen hemen aynı yaşlarda, Afganlı dinci terörist Hikmetyar’dan “feyz” alıyordu, ayakları dibinde oturarak...
Bilmem ki anımsanır mı, bu durumun tarihsel tanığı o fotoğraf? Not: Başta sözü edilen “cemiyet”ler, başka bir yazının konusunu oluşturacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları