Mucizenin adı: imoga

23 Aralık 2018 Pazar

İstanbul’un Çağdaş Yüzü: Grafik Sanatlar Müzesi



Nasıl utandım, nasıl utandım anlatamam! 14 yıldır orada duruyor ve ben gidip görmemişim! Hakkında ne çok duysam da, okusam da, görmek, yaşamak bambaşka bir şey...
Utancımı bastırıp kapıdan içeri girdiğimde önce çocuk ve gençlerin cıvıltıları çarptı beni. Öğrenciler, bir kattan ötekine geçerken herkesi soru bombardımanına tutuyorlardı... Bir merak, bir merak... Peşlerine takıldım, gezmeye başladım...
Burası Çamlıca’da 6 katlı dev bir yapı- İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi. Kısaca İMOGA (İstanbul Museum of Graphic Arts) adını taşıyor. Dünyada benzer nitelikteki 15 müzeden biri. Uluslararası arenada, bizdekinden daha çok tanınıyor. Baştan başlıyorum:

Sanat ulaşılır olmalı
İMOGA, başlangıçta sadece bir düş, bir hayaldi. Başlangıç dediğim 60’lar 70’ler... Damarlarında idealizm kanı; tohumlarında köy okulları, eğitim enstitüleri, halk evleri ruhu ; gönlünde sorgulama ve paylaşma tutkusu barındıran genç ressam Süleyman Saim Tekcan, güzel sanatlar eğitimini tamamlayınca bu eğitimin yalnız okullarda kalmamasını savundu. O hem sanatçı, hem eğitimci olacaktı. İnanıyordu ki, sanat, bir zümrenin değil, herkesin ulaşabileceği bir değer olmalı. Sanat çoğulcu paylaşıma açılmalıydı.
Kararını verdi: Önceliği, özgün baskı resmi olacaktı. Sonsuz olanakları, çok farklı teknikleri, türleri, yöntemleri olan özgün baskı resmi...
Türkiye’nin ilk özel, özgün baskı atölyesini 1974’te kurdu. Derken ikincisini... Bu atölyelerde sadece kendi eserlerini üretmiyor; açıyor kapıları tüm sanatçı arkadaşlarına. Atölyelere gelmeyen sanatçı yok gibi, dileyen dilediği kadar çalışıyor, öğreniyor, öğretiyor... Atölyeler dar gelince “Çamlıca Sanat Evi”ne taşınıldı.(1984)
Çamlıca Sanat Evi, atölye, galeri ve sanatçıların buluşma tartışma merkezi olarak yıllarca işlev gördü. Bilgi , birikim ve olanaklar arttıkça dar gelmeye başladı.

Katılımcı ve çoğulcu
Kişisel çabalar, sonsuz emek, paylaşım ve imece... 30 yılın sonunda tüm birikim, deneyim ve üretim, şimdi içinde bulunduğum dev yapıya aktarıldı. 2004 yılında İMOGA açıldı.
İlk günden başlayarak çalışma yöntemi şöyle: Kapılar tüm sanatçılara açık ya... Burada çalışan, kendi eserlerini üreten sanatçılar, baskılarının bir bölümünü müzeye bırakıyorlar...
Baştan beri “sanatçılar” deyip geçtiğim şu isimlere bakar mısınız: Elif Naci, Nurullah Berk, Zühtü Müridoğlu, Eren Eyüboğlu, Emin Barın, Cihat Burak, Özer Kabaş, Turhan Selçuk, Neşet Günal, Burhan Doğançay, Erol Akyavaş, Burhan Uygur, Gül Derman ve daha niceleri. (Tümünü yazmaya gazete sayfaları yetmez.).. Sonsuzluğa göçmüşlerden rastgele seçtim adları... Günümüz gençlerine dek uzanan isimler... Aralarında dış ülkelerden gelenler de var.

Sanat tarihi belleği
6 katlı, 2000 metrekarelik alana yayılan müzeyi, kurucusu, herşeyi, Süleyman Saim Tekcan eşliğinde dolaşıyorum Giriş ve altındaki iki kat sergileme alanı... Burada sürekli koleksiyondaki eserler dönüşümlü sergileniyor... Dolaştıkça Türk resim tarihine, sanat tarihine de tanıklık ediyorum. Burası sanat belleğimiz... Muhteşem bir hazine... Türk resim tarihinin derinliklerinde bir yolculuğa çıkmış gibiyim...
Birinci katta, Süleyman Saim Tekcan Özgün Baskı Atölyesi... İkinci katta, çalışmasının çoğunu burada geçirmiş olan heykeltıraş Ali Teoman Germaner’in heykel atölyesi... En üst katta çok amaçlı salon var. Her katta atölyede çalışmak üzere gelen yabancı sanatçıların konuk edilmelerine olanak veren bölmeler ve çerçeve atölyesi, fotoğraf stüdyosu gibi yan işlevleri barındıran bölümler var. Hepsini içeren dev arşiv sistemi...
Çocukların peşinde baskı atölyesinde farklı teknikleri, uygulamaları da görüyorum. Gravür, ipekbaskı, litografi... Önemle vurgulanıyor ki, özgün baskı teknikleri, sanatçılar tarafından bir ‘çoğaltma’ tekniği olarak değil, aksine özgün bir eser üretme ve bir yaratıcılık tekniğidir...
Dünyanın herhangi bir yerinde (uygar bir yerinde) böyle bir müzenin binasını, elektriğini, suyunu, hizmetini, devlet verir. Burada? Güldürmeyin beni! Burada bütün bunları sağlayan Süleyman Saim Tekcan’ın idealizmi, vizyonu, emeği, çabası ve adanmışlığı... Bu yazıyı okursa bana kızacak, her fırsatta belirttiği gibi yine: “Burası varsa, özgün baskıya gönül veren, buraya gelip çalışan, katkıda bulunan sanatçılar sayesinde var” diyecek.
Bugün onu dinlemiyor, yarattığı bu mucize için teşekkür ediyor, hepinize, henüz görmedinizse bir an önce gidin ziyaret edin diyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları