Yokuşu tırmanır hayat *

23 Aralık 2018 Pazar

Sevgili dostlarım, okurlarım değil, artık sizlere böyle seslenmek istiyorum, geçenlerde sonsuzluğa uğurladığımız dostum şair Refik Durbaş, 19 Ocak 2008 Cumartesi günü Sabah gazetesindeki Rüzgâra Alfabe köşesinden bana bir mektup göndermişti. Mektubu aldığımda çok ağladım ve adeta beni arıtan bir suya girmiş gibi oldum. İzninizle bugün sözü ona bırakmak istiyorum.

***

Sevgili arkadaşım Işıl Özgentürk, aslında bu yazdıklarımı sana mektup olarak gönderecektim. Ama postanenin yolunu unuttum, unutturuldu çünkü, artık kimse mektuba yüz düşürmüyor. Mektup, telgraf, teleks hayatımızdan çıkalı hayli zaman oldu. Şimdi cep telefonlarıyla mesajlaşma, internetten bilmem ne nokta com, mesene ile çetleşme çağı... Biliyorum, benim gibi sen de bunları beceremiyorsun. O nedenle bu yazıyı, sivri uçlu bir kurşunkalemle sarı bir defter kâğıdına aktarılmış mektup niyetine okumanı dilerim. Hani senin bir öykü kitabın vardı, Yokuşu Tırmanır Hayat * adında... Adını da Yannis Ritsos’un bir şiirinden almıştın. Demek biz, o genç yaşımızda şiiri ne kadar çok seviyormuşuz... Yoksa niye bir Yunan şairin dizesi, senin o güzelim kitabına misafir olsun? Sen o kitabında, gençliği egemen güçlerce harap edilen genç insanları; yani benim gibi, senin gibi gençleri, bizim gençliğimizi anlatıyordun. Beni o kadar etkilemişti ki, senin kitabından yola çıkarak ben de uzun bir şiir yazmıştım, Değişen Nedir Güvercinleri başlığıyla...
Sahi ne idi hayatımızda değişen? Biz mi değişiyorduk, yaşadığımız hayat mı değişmekteydi? Aslında altında oturduğumuz ağaç da bir değişimin işareti değil miydi? Herkes gibi biz de “çınar” diyorduk, bu yüzden de oturduğumuz kahvenin adı Çınaraltı’ydı. Oysa o yüzyıllık ağaç, kestane ağacıydı. O ağacın altında, o yıllarda hayat üzerine ne kadar çok anlatacağımız konu vardı. Bizim anlattığımız kadar o ağaç da bizi anlatıyordu çünkü. Ellerindeki sefertası ise Mercan yokuşunda çalışmaya giden yoksul kızları anlatıyordu. Aşk adına niyet çekenleri anlatıyordu. Kapalıçarşı’nın bitirim çıraklarını, Sahaflar Çarşısı’nda geleceğini arayan gençlerin düşlerini, düşüncelerini anlatıyordu. Geçen gün, gençliğimle el ele bir kez daha Çınaraltı’ndan geçtim ve Değişen Nedir Güvercinleri şiirimi hatırladım. Böyle mi olması gerekirdi gençliğimizin mücadele günlerinin tortusu? Neden biz, bugün dahi hayallerimizin ardından koşarken, kimileri gerçek hayatın peşine düştü? Sevgili Işıl, gerçekten yokuşu tırmandı mı hayat ve biz yaşlandık mı? Hani nerede, gençliğimizdeki gibi, gecesini gündüzünü sinemaya vererek 10-15 dakikalık da olsa film çeken gençlerin ürünlerini gösterecek mecralar? Hani nerede düzeyli edebiyat tartışmalarını; şiirin, öykünün, romanın, sinemanın, tiyatronun tartışıldığı platformlar? Sen de okuyorsun, gazetelerde sayfalar dolusu tiyatro ilanları çıkıyor, hani nerede bu oyunların eleştirisini yapacak genç beyinler? Bunlar yok mu? Elbette var. İşçisi memuru sendikasız, yoksulu bir paket makarna ile bir torba kömüre muhtaç bir toplumun gençlerinden senin gibi ben de umudumu kesmiş değilim. Dün vardı ve yokuşu tırmanıyordu hayat; bugün de yarın da olacaklar ve yokuşu hep tırmanacak hayat... Çünkü hayat, bunun böyle olmadığını işaret ediyor. Bu yüzden hep yokuşu tırmanıyor, tırmanacak da... İyi ki o hikâyeleri yazmışsın, ben şiirini yazmışım; demek ki yaşlılık hâlâ bizden uzak. Çünkü hayat yokuştur ve tırmanılmaya değer. Bunu bizim kuşağımız anladı ise bizden sonra gelenler de oğlum gibi nice oğullar, kardelen misali nice kızlar da anlayacak... Gözlerinden öperim sevgili arkadaşım Işıl. Selamlar, sevgiler.”

İnadına Şiir: Nereye Uçar Gökyüzü
Sahi kaç yaşındaydık bir akşamüstü Çınaraltı’nda
deniz kaç yaşındaydı rüzgârın menzlinde
bereketli yağmurlarla bezenmişken bedeni
gökyüzü kaç yaşındaydı
saçlarını örerken ayışığının mavi tomurcukları
toprak kaç yaşındaydı kan içinde yürekte
ağaç kaç yaşındaydı, kuş kaç yaşındaydı
çiçek kaç yaşında
aevda kaç yaşında gençliğim kaç yaşında.
Refik Durbaş

Not: Sevgili Refik, yazılarımdan ötürü 5 aylık hapis cezası aldım. Şartlı ertelemişler yani 5 yıl ceza aldığım yazılar gibi yazı yazmayacakmışım. Birlikte olsak buna çok gülerdik, şimdi senin yerine de gülüyorum, bir şairden bu mektubu alan ben, nasıl olur da onların emrine uyarım. Şaşırmışlar!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları