Yapay zekâ fetişizmi...

24 Aralık 2018 Pazartesi

Yapay zekâ aldı başını gitti.
Her şeyi ‘insansız’ yapıyoruz.
İnsansız hava aracı. İnsansız benzin istasyonu. İnsansız market. İnsansız banka.
Her şey sizi algılayan sensörlerle, izleyen kameralarla, işlemi yapan programlar yüklenmiş cep telefonunuzla olup bitiyor. Hazırlanmış algoritma yaşamınızı kontrol altına alıyor. Ve siz çok rahat ediyorsunuz. Yaşamınızla beraber aklınızı da ‘yapay zekâ’ya teslim ediyorsunuz.
Yeni tanrınız artık budur, ‘yapay zekâ’. Sihirli sözcük.
İyi de bizim ‘doğal zekâmız’a ne oldu da vazgeçtik?
Hani beynimizde 100 milyar nöron vardı da, her nöronda on bin sinaps vardı da, onlar çalışıp üretiyorlardı? Ne oldu bizim beynimize de ondan vazgeçtik?
Kullanım tarihi mi doldu? Modası mı geçti?
Beynimize ipotek mi kondu yoksa? Emanete mi verdik?
Aslında hiçbiri değil. Biz farkına varmadan olan şudur:
Genç teknik yaşlı felsefeyi ezdi geçti.
Genç teknik birkaç yüzyılda hızla gelişti.
Birkaç bin yıllık felsefe rafa kaldırıldı.
İnsanoğlu ‘neden’ diye düşünmeyi sevmiyor. Tekniğin ‘nasıl’ diye soran şehveti insanı esir aldı.
Atomun parçalanmasıyla yeni büyük enerjiyi bulan ‘teknik’, sonunda atom bombasına ulaştı.
Genleri kontrol etmeyi başaran teknik, ‘ısmarlama insan üretme’ peşinde. Nereye varacağını yapanlar da bilmiyor.
‘Neden’ diye düşünmeden yaptığınız her şey sonunda belanız olur.
Ekonomi, tıp, hukuk, eğitim, mühendislik, mimarlık, sanat, her şey önce ‘neden’ sorusunun yanıtını vermelidir. Her konunun felsefesi onun özüdür, onun anlamıdır.
Neden ‘ekonomi’? İnsanın gereksinmesinden kopup paranın kazanılmasına yönelen tüketim ekonomisi sonunda duvara toslar.
İnsan sağlığını korumayı unutup, hastalığı tedavi etmeye yönelen tıp, ilaç üretenlerin uygulama alanına dönüşür.
Adaleti sağlamayı bırakıp güçlü olanın ceza sopasına dönen hukuk aslını inkâr etmiş olur.
Eğitim, özgür insan aklını yapıcı donatıma kavuşturma amacından sapıp, zihinsel şablonlarla şartlandırma aracına dönerse yararlı değil zararlı olur.
Mühendislik kendi kurallarını müteahhidin para kazanma hırsına kurban ederse sonuçlar felaket olur.
Başımıza gelen tren kazaları, göle dönen havalimanları, betona kurban edilen yeşil alanlar, artan kanser hastalıkları, hepsi ve dahası bu ‘sormayan akılların’ başına gelen cezalardır.

***

Eğer bir ülkede, bir düşüncesini yazıyla paylaştığı için 30 ay (yazıyla otuz ay) hapse mahkûm edilen tıp doktoru profesörlere yeterli adil ilgi gösterilmiyorsa orada büyük kayıplar var demektir.
Eğer adalet duygunuz kaybolmuşsa, zekânız doğal olsa ne olur, yapay olsa ne olur?
Eğer tepki verme cesaretiniz kaybolmuşsa, uğrayacağınız her haksızlık yeni bir haksızlığın gerekçesi olur.
‘Biz fikri hür, vicdanı hür insanlarız’ diye pankart açan Kadıköy Anadolu Lisesi öğrencileri özgür insan aklının sesi olmuşlardır.
Eğer bu gençleri destekleme gücümüz yoksa biz hangi zekâyı temsil edebiliriz?

***

Biliyorum, önümüzde yerel yönetim seçimleri var. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu çok doğru bir seçimdir. Beylikdüzü’ne yaptığımız çalışmamızda kendisini yakından tanıdık. Çok başarılıdır, burada da çok başarılı olacaktır.
Ankara’da Mansur Yavaş geçen seçimde kazanmış ama seçim çalınmıştır. Kendisine başarılar diliyorum.
Ben yerel yönetim seçiminde oyumu sadece onlar için değil,
Özgür aklın kazanması için vereceğim.
Ben oyumu adalet için çalışan bağımsız hukuk için vereceğim.
Ben oyumu güçler ayrımını sağlayan parlamenter rejim için vereceğim.
Ben oyumu laik eğitim için vereceğim.
Ben oyumu ülkemin geleceği için vereceğim.
Ben oyumu Atatürk Cumhuriyeti için vereceğim.
‘Neden’ diye soranlara yanıtım budur...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları