‘Yücel’in Çiçekleri’

24 Aralık 2018 Pazartesi

“Yücel’in Çiçekleri”, Köy Enstitülerini, o kurumların, birbirini tamamlayan iki başmimarı, Bakan Hasan Âli Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bağlamında anlatıyor.
Çok uzak olmayan geçmişin eğitimdeki bu özgün ve büyük başarı öyküsü, toplumsal yaşamın geleceği için karamsarlığı dağıtan bir kıvılcım, bir uyarıcı ışık olabilir.

İmece ile
Belgeseli Beylikdüzü Belediyesi’nde şimdilerde İstanbul Büyükşehir belediye başkan adayı olan ve bu çalışmaya da büyük destek verdiği görülen Ekrem İmamoğlu’nun kültür danışmanı Cengiz Özkarabekir yazıp yönetmiş. Metin, resim ve kaynak danışmanlığını Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği -YKKED- Genel Başkanı Kemal Kocabaş’ın yaptığı, Yücel’in kızlarından Gülümser Yücel’in -Yücel’in diğer iki çocuğu Can ve Canan hayatta değil- büyük katkılar sağladığı; torunu Ali Yücel’in kırık bir aşk hikâyesi dediği; Altuğ Öncü ve Cahit Berkay’ın özgün müziğiyle sunulan belgeselde 35 teknisyen ve 200 oyuncu yer alıyor. Köy Enstitülerinde işler elbirliğiyle ya da imece ile yapılırdı; belgesel de öyle yapılmış. Anlatıcı olarak eğitbilim alanındaki birikiminin yanında, aynı zamanda çok bilinçli bir fotoğrafçı olarak da dönemini ayrıntılarıyla kayda alan Tonguç’un seçilmesi, belgesele ayrı bir tat veriyor.
Ankara’da 21 Aralık’ta yılın en uzun gecesini aydınlatırcasına, Yücel’in Çiçekleri belgeselinin ilk gösterimi yapıldı. Daha önce İstanbul (23 Kasım) ve İzmir’de (7 Aralık) gösterilen film, başkanlığını Alper Akçam’ın yaptığı YKKED Ankara biriminin çabalarıyla Çankaya Belediyesi’nin Yılmaz Güney Sahnesi’nde çok yoğun bir ilgiyle izlendi. Sinemalara dağıtılmayacak olan belgesel, YKKED yerel birimlerinin de katkılarıyla ülkemizin diğer kentlerinde ve yurtdışında da gösterilecek.
Yücel’in Çiçekleri gerçekten bir büyük başarıdır. Çünkü başarısını, aslında kendisi bir büyük başarı olan Köy Enstitülerinden alıyor.

Aydınlanmanın kırsal ışığı
Köy Enstitüleri Cumhuriyetin değerlerini o yıllarda nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı ülke kırsalına taşıma çabasıdır. Ülke coğrafyasında dengeli dağılan ve tüm illeri kapsayan Enstitüler, diğer ülkelerin ve ülkemizin eğitim deneyim ve birikimlerinden yararlanılarak oluşan, eğitim ile üretimin birliğini ilke edinen bir anlayışla kuruldu. Belgeselde sergilendiği gibi Yücel ve Tonguç, kişinin üreterek özgürleşebileceğinin bilincindeydi. Bunun için Enstitülerde eğitim, var olan dünya mirası bilgilerin alınmasının yanında, öğrencinin deney, gözlem ve usavurma, akıl yürütme yeteneğini bilimsel bilginin yol göstericiliğinde geliştirmeliydi. Böylece kapalı köy ekonomisi ve toplumsal ilişkileri de kendi içinde dönüşüm geçirecekti.
Eğitimin aynı zamanda sağlıklı bir kültür ve sanat ortamının ürünü olduğunun bilinciyle davranan Yücel ve Tonguç, edebiyattan müziğe her alanda yerel ile evrenselin ya da Doğu ve Batı kültürlerinin birlikte özümsenmesine ayrı bir önem veriyorlardı. 500’e yakın dünya klasiğinin dilimize kazandırılmasını sağlayan Yücel, o çeviriler için yazdığı Önsöz’de şöyle diyordu:
...insana değer veren anlayışla yazılmış; insan aklının dogmalardan kurtulmasını esas alan, kısaca insancıl ya da hümanist nitelikte olmalarıdır.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomi ve siyaset alanında olduğu gibi eğitimde de ABD’nin yörüngesine giren Türkiye’nin, Enstitüler nedeniyle çıkarı bozulan tutucu güçleri, bu oluşumu uygun deyimiyle boğdu. Belgeselin sonunda görüldüğü gibi, kendilerinden geriye yalnızca harabe görüntüsü yapılar kaldığını sanmayın, Yücel’in Çiçekleri bir kez daha kanıtlıyor ki Köy Enstitüleri düşüncesi yok edilemiyor.
Yücel’in Çiçekleri belgeselinin de bir kez daha kanıtladığı gibi Köy Enstitüsü olgusu yeniden bir toplumsal uyanışa kaynaklık edecek gizilgücü içinde taşıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları