Kutuplaşma yerine ‘ortak çıkarları’ görebilsek...

01 Ocak 2019 Salı

Uygar ve demokratik toplumların siyaset insanlarının temel özellikleri şunlardır:
- Bireylerin, firmaların, sektörlerin, sınıfların içerde çatışması yerine, “aralarında ortak çıkarları geliştirerek ulusal refahı, insanların (ve toplumların) mutluluğunu artırmak”. (Son küresel araştırmalarda Türkiye 78. sıraya düşmüş.)
- Siyasal partilerin amacı, aralarında birbirlerine yıkıcı saldırılar yapmak değil, uygar bir rekabet içinde, ülkenin ulusal çıkarlarını kollamak için yarışmaktır.
- Bireylerin amacı çalıştıkları yerde, aile içinde, arkadaş ortamında, “ortak yarar ve ortak mutluluk yaratacak” düşünceler güderek ilişkileri geliştirmektir. Ortak çıkarlar yerine “bencil duruşlarda bulunmak, bireye de karşısındakine de zarar verir”.
- Sokağa çıktığımızda trafik kurallarına uyduğumuz zaman yaya da, sürücü de, yolcu da birlikte yararlarını artırırlar.
Firmalar birbirleri ile “haksız rekabet savaşına girerlerse, sadece karteller kazanırlar”. Birey komşusuna karşı haksız davranışta bulunursa ikisi de mutsuz olur: Firma, “konulan piyasa düzeninin dışına çıkarsa, sadece tekeller kazanır”: “yandaş” firmalar ortaya çıkarsa, geri kalan çoğunluk zarara uğrar. Bu nedenle uygar ve demokratik ülkelerde ulusal düzeyde “birey de, firma da, sivil toplum örgütü de, siyasal partiler de kurallara uyarak” ülkenin toplam ekonomik, sosyal, kültürel ve demokratik maksimizasyonuna katkıda bulunurlar.

Ya tersi varsa...
Buna karşılık, yukarıda andığım oluşumlar yerine tersi işliyorsa: trafik kurallarına uyulmuyorsa, vatandaşların demokratik vatandaşlık hakları işlemiyorsa: piyasada haksız rekabete yol açan uygulamalar geçerli ise: insanlar arasındaki ilişkilerde şiddet ve saldırılar yaygınlaşmışsa: eğitimde uygar ve çağdaş ölçütler yerine çağdışı bir karmaşa varsa: siyasal partiler aralarında birbirlerine karşı hukuk dışı saldırılarda bulunuyorlarsa ne sonuç çıkar:
- Böyle bir ülke, bir toplum azgelişmiş olur. Totaliter eğilimler ve uygulamalar derinleşir.
- Ekonomik olarak hem içerde hem de dış ilişkilerde gerilemeler ve çöküşler yaygınlaşır: firmalar iflas eder, işsizlik artar, gelir bölüşümü bozulur, dış borç yükselir, sermaye dışarı kaçar. Türkiye bu konuda ne yazık ki ikinci gruba giriyor.
Sorunun temelinde, çağdaş uygarlık ve demokrasi yerine siyasal İslamın esas alınması: hukuk, ekonomi, kültür, eğitim ve dış ilişkilerde buna göre uygulamaların yapılması yatıyor. Bireyin mutluluğundan şirketin toplum yararına işleyişine: siyasal partilerin ulusal çıkarlar için “ortak çağdaş değerleri” esas almak yerine, “kutuplaşma sayesinde(!) ayakta kalmaya yönelik oluşumlar ve uygulamalar ortaya çıkıyor”.
1961 Anayasası ile katılımcı demokrasinin temellerini atmaya başlayan Türkiye’nin önüne ne çıkarıldı: 12 Mart ve 12 Eylül gibi postallı darbeler ABD tarafından desteklendi; siyasal İslam referansları kullanılarak FETÖ’cüler yaratıldı. Ülkenin çağdaşlaşma ve demokratikleşmesi engellendi.
Bireylerin mutsuz olduğu, kamu kurumlarının ülke yararına işleyemediği, şirketlerin rekabet edemediği ve siyasal partilerin birbirlerine saldırdığı bir ortam yaratıldı. Ortak çıkarları çalıştırmak, bu güzel ülkenin tek çıkış yoludur.

***

Sevgili Metin ve Müjdat, biz 7 akademisyeni FETÖ’nün Atlantik’e savuran dalgasına 12. dalga adı verilmişti: sorun yaratan mizahi dalganızı geçerken, sizinki hangi dalga oluyor acaba?
Attilâ İlhan’ın adını koyduğu “dip dalgası” olmadığı kesin, gözlerinizden öpüyorum, yeni yılınız “yine de” kutlu olsun. Erol...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları