Feyzi Açıkalın

Yeni yıl kutlaması dert olsun

02 Ocak 2019 Çarşamba

Gericiliğe, yobazlığa karşı açılan cepheler açmakla bitmiyor. Buna karşılık, kaybedildiğinde sonun geleceğinin anons edildiği bu sanal cepheler; hiç çarpışmadan, savunulmadan birer birer terk edilen alanlar saymakla tükenmiyor.

Gerici tarafından Noel ile ısrarla eşleştirilen yılbaşı da böyle bir cephe. Uygar ülkelerdeki kutlamalarla kıyaslandığında, ülkemizin dış dünyadan soyutlandığının açıkça anlaşıldığı önemli bir gün.

Kutlama dediğim, elde şampanya bardağı, kafada kağıt şapka, kaykılmış gözlerle üflenen kağıtlardan oluşan fotograf karelerinden ibaret değil elbette. Evde pijama ile tombala oynamaktan, üniversite yurt odalarında çay bardağında rakı, leblebi eşliğinde saz çalmaya kadar yelpazedekiler de kutlamadır.

31 Aralık’ı çok da özel atfedip, ona zorlama bir önem yüklemeksizin, adet yerini bulsun diye bir rahatlama, bir eğlence gibi sürdürmek de yılbaşı rutinidir.

Sosyal medya artık koskoca bir naklen yayın yayın aracı işlevini görüyor. Kimin hangi özende kutlayıp, bunu cümle aleme yayma isteğinde; kimin daha zarifçe sunduğu görüntülerle abartıya kaçmama çabasında olduğu anlaşılıyor.

Örme kalın çorapların, televizyon ekranına doğru uzatıldığı, odadaki yalnızlık duygusunun saçtığı gerginliğin kediye bile yansıyıp, sırnaşmaktan çekindiği fotograflar da var tabii ki. O televizyonlar ki, yılbaşına ait yalnızca asayiş ve hastanelerde yeni doğan çocuklara hangi adın konacağı(!) haberlerini veren korkak biatçılar…

Ama beklentinin ötesinde, sosyal medyada en azından mesajlara yansıyan bir umut vardı bu yıl. İlginçtir, yılbaşı yeniden tahkim edilmiş bir cephe gibiydi. Umutların yoğunlaşıp, biriktirilip daha güçlüce dolaşıma sokulacağı bir santral, bir enerji deposu işlevini görmekteydi sanki.

Nasıl varıldığını bilmediğim bir uzlaşı ile, herkesin bildiği olumsuz saptamalar yinelenmedi mesajlarda. Aksine, herkes kendi meşrebince, üslubunca hala pes etmediğini, yılmadığını gösterme isteğindeydi. En kötü günlerin gelmekte olduğunu bilmekteyken bile cesaret gösterisindeydi.

“Umudumuz, kararlılığımız, yaşama bağlılığımız size dert olsun” denmekteydi…

Gericinin bu mesajı doğrudan alıp almayacağı kestirilemez tabii ki. Ama ilerici, aydın, laik, demokrat güçlerin kararlılığı bir şekilde yansıyacak onlara. Belki daha da sertleşecekler ama korkuları daim kalacak. Ülkenin yüzde yüzünün kendilerine biat etme istekleri boğazlarında düğümlenecek.

Madem ki yobaza direk ulaşılamayacak, o zaman en yakınlarımızdakiler(!) iki cami arasında binamaz kalanlar asıl kitle olmalı. Moderniteye ait her türlü yaşama evet deyip, yılbaşı kutlamamayı marifet sayan; mekruh saydığı yiyeceği yememekten öte, koklamayı bile abartılıca reddedenlerle ilişki kurulmalı.

Bir de, kırsaldan şehir merkezine göçün insanları tüketim çarkına sokarak sözüm ona modernleştirdiği, özellikle genç kadınlara seslenmeli. Can attığı halde, kentli hemcinsleri gibi olamayıp hala muhafazakarlığın güvenli limanına sığınarak laik ve uygar yaşamı reddedenlere ulaşmak gerekir. Cep telefonları ile aynadaki yansımalarını buruk, acılı tebessümlerle paylaşan ama yılbaşını reddetmeyi marifet sayan, genç insanlar kazanılmalı. Hiç olmazsa!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları