Zehra İpşiroğlu

TV’de şiddet sorgulanmıyor

04 Ocak 2019 Cuma

Dizilerde şiddete özendiriliyor mu yoksa şiddet sorgulanıyor mu? Şiddetin şiddet doğurmasının nedenleri ne? Hangi ideolojiler şiddeti tetikliyor? Eril koşullanma ve otoriter yapılanma, önyargılar, ötekileştirme ile şiddet arasında nasıl bir bağlantı var? Kadınların şiddet karşısında duruşları nedir?
Toplumsal yaşamda şiddet kültürünün içindeyiz. Bundan en çok payını kadınlar alıyor. TV dizilerinde de şiddet hiç sorgulanmadan eril bir zihniyetin doğal bir uzantısı olarak ortaya çıkıyor. Ailede başlayan şiddet mahalle baskısı, polis baskısı, devlet baskısı olarak gelişiyor. İş devlet baskısına gelince de kolaylıkla sansüre uğrayabiliyor. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki işkenceyi gösteren “Bu Kalp Seni Unutur mu” gösterimden kaldırılmıştı. Sansürü engellemenin tek yolu sistem eleştirisi yapmaktan kaçınarak şiddeti tek tük psikopatların işi olarak göstermektir.

<haber-dikey:1189258>

Şiddetin renkleri ve boyutları

Şiddet dizilerin tuzu biberidir. Artık aşkından gözü dönerek karısına tecavüz eden mi ararsınız (Asmalı Konak, Sıla), kıskançlıktan çıtır çıtır karısının parmaklarını kıran mı (Sen Anlat Karadeniz), kızını namus adına öldürmek isteyen mi (Adı Zehra, Sıla) hepsi vardır bu dizilerde. Çünkü erkeğin mayasında şiddet vardır. Ayrıca şiddet dolu bir dünyada tek çözüm yolu yine şiddettir (Kara Dayı). Kahramanlara toplumumuzda her şeyden çok ihtiyaç olduğunu kim bilmez.

Ataerkil düzende ailenin şefi olarak baba, ağabey ya da babanın olmadığı ailelerde erkek çocuk doğuran anne mutlak bir otorite ve iktidar sahibidir. Birçok dizide anne çocukları üstünde baskı kuran, onları gelenekler ve kurallar adına kısıtlayan, aile adına bireyin değerine hiç saygı göstermeyen çok olumsuz bir karakter olarak gösterilir. (Aliye, İstanbullu Gelin) O kadar ki çocuklarının hangi kadınla evleneceğine bile karar verecek olan annedir. Ben yok, biz varız söylemi ailede büyük mutsuzluklara yol açtığı gibi mutlak hiyerarşik bir yapılanmanın geçerli olduğu otoriter bir topluma da gönderme yapıyor. Sadece ailede değil toplumun aileden okula ve üniversiteye, iş yaşamından politikaya kadar her biriminde ve kurumunda geçerli olan bu otoriter ve hiyerarşik yapılanma bireyin hakları, kadın erkek eşitliği gibi değerleri hiç sayıyor.

Birbirlerini parçalayan kadınlar

İşin ilginç yanı son zamanlarda şiddetin kadınlar üstünden gösterilmesi. Kadınlar hapishanesinin gösterildiği “Avlu”da şiddet gırla gider. Avlu gerçek yaşamın küçük bir modeli gibidir. “Ufak Tefek Cinayetler”de güç ve iktidar savaşımı içinde çıldıran güzel ve zengin kadınlar topuklu ayakkabılarını çıkartarak birbirlerine ölesiye saldırırlarken savrulan saçları bedenlerine yapışan daracık giysileriyle ile çok seksidirler. Bu dizide şiddeti özenle koruyan zaman zamanda pornografileştiren eril zihniyetin yine kadınları kullandığını görüyoruz. Öte yandan güç, iktidar ve savaş oyunlarının kadınların aracılığıyla gösterilmesi iktidar kadınların eline geçince kadınların erkeklerden de beter olduğu mu söylenmek isteniyor, yoksa kadının özgürleşmesi böyle mi anlaşılıyor?

Pierre Bourdieu’nün dediği gibi şiddeti onaylayan eril sistemin sadece kadınlar değil erkekler de kurbanıdır. Kadınlar kendilerini inkâr etmeyi, suskun kalmayı öğrendikleri oranda erkekler de egemen sistemin tutsağı ve kurbanıdır. Bu açıdan erkek olma ayrıcalığı da bir tuzaktır.

Dizilerde çocuklar ise genellikle çok olumlu gösteriliyor. Fesatlık yapan, arkadaşının kuyusunu kazan, yalan söyleyen, iftira atan çocuk neredeyse hiç yok. Aslında yalan dolanın ve şiddettin egemen olduğu otoriter bir ortamda çocukların bunlardan hiç etkilenmemesi mümkün mü? Öte yandan çocuklar da birer melek olmadıklarına göre yetişkinlerin küçük birer modeli değil mi?

Aydınlatıcı güç olmalı

Yaşadığımız toplumsal koşullara ve esen politik rüzgâra göre ataerkilliği, şiddet kültürünü, faşizme kaçan bir milliyetciliği ve din sömürüsünü pekiştirici ideolojiler belirleyici oluyor. Yönetmen Frederico Fellini’nin deyişiyle bir tür büyü ya da kara büyüden söz edebiliriz burada. Ne var ki sayıları çok olmasa bile bazı dizilerin aydınlatıcı (beyaz büyü) bir gücü de olabilir.

Farklı bakış açıları...

Senaryonun sağlam, yönetimin iyi oyunculuk performansının da yüksek olduğu dizilerde aynı sorun farklı bakış açılarından inandırıcı bir biçimde gösteriliyor. O kadar ki canlandırılan karakterin olumsuz özellikleri ağır bassa bile onun duyguları ve düşüncelerini hissedebiliyor ardındaki dünya görüşünü anlayabiliyoruz. Bu da sorunları farklı açılardan değerlendirmemizi sağlayan bir üst bakışa fırsat veriyor.

Dizilerde empati ve dayanışma arıyoruz

Güçlü ve mücadeleci kadınları gösteren diziler arıyoruz, şiddetin yerinin empati ve dayanışmanın aldığı (Fatmagül’ün Suçu Ne?), şiddeti besleyen sistemin açığa çıkarıldığı (Hatırla Sevgili), sorgulayıcı ve eleştirel açılımların yer aldığı, böylece bize kendi önyargılarımızla da yüzleşmek fırsatının verildiği (Kayıp Şehir) göz boyama ve yapay olayların olmadığı (Çemberimde Gül Oya) , ilginç başlayan bir konunun tekrarlar ve uzatmalarla seyredilemez bir hale gelmediği, karakterlerin tek boyutlu ve klişe olmadığı (İstanbullu Gelin) diziler....



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları