Meriç Velidedeoğlu

Kutuplaştırma

04 Ocak 2019 Cuma

Değerli dostlar, yeni yıla girerken dile getirilenler hep olumlu istekler olduğu gibi, yazılanların da bu içerikte olması yerleşmiş bir gelenek; ne var ki bugün, yeni yılın dördüncü günü, “2019” yaşlanmaya başladı bile.
Eh, durum böyle olunca, geleneğin dışına çıkıp, “2019”un ilk yazısına geçen yıl İzmir’den uçakla İstanbul’a gelirken tanık olduğum bir olayı anlatarak başlayayım:
Uçağın üçlü koltuğunda, iki büyüğünün arasında oturan dört-beş yaşlarındaki bir kız çocuğu ile, bu üçlü koltuğun hizasındaki ikili koltukta annesiyle birlikte oturan, hemen hemen aynı yaşlardaki iki kız çocuğu arasında olan bitene şöyle bir dokunarak.
Annesiyle olan küçük kız, durmadan, hiç ara vermeden bağıra bağıra ağlıyordu; ne hostesler ne de çevresinde oturanların çabası bir sonuç vermiş, küçük kız ağlamayı kesmediği gibi, sesini daha da yükseltmişti.
Ne ki, ansızın üçlü koltuktaki kız çocuğu başını uzatıp, vargücüyle “Sus!” diye seslendi; ardından da, “Ağlama!” diye -olabildiğince- kızgın bir sesle uyardı...
Küçük kız anında sustu; ortalık sus-pus... Ara sıra, başlarını uzatıp birbirine öfkeli bakışlar fırlatıyorlar.
Sonunda İstanbul’a geldik, uçaktan inip bagaj bölümünde yüklerimizin gelmesini bekliyoruz; birden çocuk çığlıkları gülüşmeler, koşuşmalarla birlikte de çevremizde gittikçe artan bir hareketlilik başladı; çünkü iki küçük kız, bagajları yolculara ulaştıran döner taşıyıcının çevresinde ayrı yönlerde koşuyorlar, karşı karşıya geldiklerinde de sarılıp bağrışarak gülüyor, ayrılıp yeniden turluyorlar, tutabilene aşkolsun!.. Annelerin “Doğa!”, “Oya!” çağrıları, onların neşeli çığlıkları arasında kayboluyordu...
Bütün canlılığıyla anımsarım bu sahneyi; her anımsayışımda da, bu çocuklara ilerideki yaşamlarında, birbirlerine düşman kesilecek kertede “nefret” aşılayıp kutuplaştıranların öncüsünün, devletin tepesinde oturanın olması bir ülke için ne büyük bir “olumsuzluk”, dahası “yıkıcılık” diye düşünmekten de insan kendini alamıyor...
Ve değerli dostlar -hep olduğu gibi- bu görüşe de, “Ne dersiniz?” diye sorarak sizlerle paylaşmadan önce, “tepe”de oturandan gelen seslerin kimilerini anımsayalım:
“Cibiliyetsiz, sicili bozuk!”, “Kanalizasyon çukuru!”, “Pislik, çöplük!”...
Bunlar rakibi olan siyasi partiye, “CHP”ye...
Siyasi rakiplerine seslenişini insan yazmak istemiyor; çünkü “Soysuz, ahlak yoksunu, siyasi sapık...” gibi sitemlerle (sıfat) sesleniyor onlara...
Peki, ağzından bu dökülenlerle suçladığı bu insanların çocuklarıyla, bu sözlerle çamur atmadığı insanların çocukları nasıl anlaşacaklar, nasıl bir arada olabilecekler?
Ve değerli dostlar, “cumhur”a (halk) böyle seslenenin, o “cumhur”un, Cumhurbaşkanı olması nasıl değerlendirilir?
Üstüne üstlük, Erdoğan, yalnızca dinsel boyutta -aldığı eğitimden dolayı-“Hoca” değil, üniversite bağlamında da “Hoca”; H. Kalyoncu Üniversitesi cüppe giydirip, “Dr.” unvanı vermişti kendisine... (Ekim 2015)
Bu durumda, Dr. Erdoğan’ın, kendisiyle aynı görüşte olmayanlara söyledikleri, insana, “olamaz böyle bir dil” dedirtiyor...
Kuşkusuz Erdoğan’ın, bu dilinin en yüz kızartıcı örneği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kurucu Başkanı Kemal Atatürk’e, “ay..ş” demesidir, İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye de...
Bilindiği gibi, şu sıralarda bu konuyu anımsatan bir durum yaşadık, değerli sanatçılarımız, M. Akpınar ve M. Gezen ile ilgili olarak; Erdoğan -ya da Dr. Erdoğan- özellikle. M. Akpınar’ın dile getirdiklerini, kendisi için olumsuz bir söylem olarak değerlendirmesi üzerine M. Akpınar’a, “Sanatçı müsveddesi” demişti...
İktidardaki “Cumhur İttifakı”nın öbür üyesi, “MHP”nin Genelbaşkanı Devlet Bahçeli de, M. Akpınar’dan, “TV”ye çıkarak, Erdoğan’dan özür dilemesini istedi.
Peki, Bahçeli, Atatürk için de aynı özrü Erdoğan’dan istedi mi? Yoksa istemiş miydi? Ben duymadım; siz duydunuz mu?
Evet, yine konumuza kutuplaştırmaya dönersek; bu durum yalnızca Erdoğan tarafından uygulanmıyor, devletin türlü kurumları da bu ayrıştırmayı, yer yer, “nefret!” söylemiyle birlikte canla başla uyguluyor; özellikle eğitimde, yargıda, Diyanet’te, karakolda bile...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları