Barış Doster

Trump’ın yalanlarına kimler inanıyor?

05 Ocak 2019 Cumartesi

ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post, ABD Başkanı Trump’ın, 2018’de günde ortalama 15 kez yalan söylediğini yazdı birkaç gün önce. İşin ahlaki boyutu bir yana, Trump’ın oturduğu koltuk gereği, meselenin siyasi yönü, dünyanın tamamını ilgilendiriyor, özellikle de Türkiye’yi.
Fakat bizim açımızdan bir sorun daha var. O da ülkemizde, Trump’ın yalanlarına inanan kalabalık bir kitlenin olması. Siyasetçilerden bilim insanlarına uzanan geniş bir yelpazede hem de. Bu tablo vahim. Çünkü tarih, iktisat, hukuk, siyaset, diplomasi bilmemenin sonucu. ABD hayranlığının yansıması. Özgüven eksikliğinin kanıtı. Kişisel ve siyasal geleceği, ABD’de aramanın neticesi. O nedenle ABD’nin gerileyişini, aşınan devlet kapasitesini göremiyorlar. O yüzden emperyalizmin posta beygiri, kuryesi, sözcüsü olmayı, büyüklük sanıyorlar. Bundan da gurur duyuyorlar. Bu hayranlık siyasi tartışmalarda, üniversite kürsülerinde, gazete manşetlerinde, kitaplarda, makalelerde, ekranlarda görülüyor. Türkçüsünden İslamcısına, milliyetçisinden sosyal demokratına, muhafazakârından sosyalistine dek farklı siyasi geleneklerden, ideolojik kimliklerden gelenler, ABD savunuculuğunda buluşuyorlar. Bu da onların tespitlerine, teşhislerine, tahlillerine, tahminlerine yansıyor.
O nedenle; Arap Baharı denilen süreci doğru anlayamadılar. İç dinamiklerin boyutunu, etkisini göremediler. Çin’in yükselişini, Rusya’nın artan etkisini, İran’ın bölgesel nüfuzunu, Almanya’nın ABD ile arasına mesafe koymasını, Suriye’de rejimin direncini kavrayamadılar. Örnekler çoğaltılabilir...

Zihinleri prangalardan kurtarmak
ABD’deki gerilemeyi daha iyi kavramak için, geçen yüzyılın başına gidelim. O günün dünyasının lideri olan; emperyalizmin, diplomasinin, istihbaratın kitabını yazan İngilizlerin sömürgelerine nasıl yaklaştığını gözümüzde canlandıralım. Malum; 1900’lerin başında “Ortadoğu” terimi fazla yaygın değildir. “Yakın Doğu” yaygındır. Ortadoğu, 2. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşmıştır. İngilizlerin kendi jeopolitiğinin, sömürgelerle olan ilişkilerinin ürettiği bir kavramlaştırma, bir adlandırmadır. Siyasi bir kavramdır. “Orta Batı”, “Orta Kuzey”, “Orta Güney” yoktur. İngilizlerin bu tanımı tutmuştur, son dönemde her ne kadar “Ortadoğu” yerine, “Batı Asya” diyenlerin sayısı artsa da.
Gelelim tekrar ABD’nin bölge politikalarına. 2000’lerin başında “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” tezini dolaşıma soktu. Sonra adını “Geniş Ortadoğu”, “Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP)” olarak güncelledi. Kavramın kapsadığı coğrafyayı genişletti, daralttı, esnetti. Her tanım; kimin yaptığına, neye göre yaptığına, ne zaman yaptığına, kim için, kim adına yaptığına göre değiştiğinden, kendi emperyalist ihtiyaçlarına göre, kendi kavramlarıyla doldurdu içini. Sonuç? 2001’de Afganistan işgali, 2003’te Irak işgali, 2011’de Suriye’nin karışması. Gürcistan, Ukrayna ve Kırgızistan’da renkli devrimler. Filistin’de, Lübnan’da, Libya’da, Sudan’da, Yemen’de, Bahreyn’de yaşananlar...
Israrla belirtmekte yarar var: Bölgemizde yaşananlar emperyalizmin ihtiyaçlarından bağımsız değildir. Hiçbir ülkenin dış politikası; coğrafyasından, devlet kapasitesinden, ticari ilişkilerinden ve (eğer varsa) enerji bağımlılığından bağımsız düşünülemez.
Kıssadan Hisse: Dünyayı doğru anlamak için siyasal-iktisat bilmek; buna uygun siyasi tavır almak için de yurt, ulus ve tarih bilincine sahip Cumhuriyet yurttaşı olmak gerekir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları