Öner Yağcı

Sanatçının görevi

05 Ocak 2019 Cumartesi

Sanatçı, toplumunun ürünüdür. Toplum ve sanatçı birbirini değişime zorlar. Toplumsal dönüşümün düşünsel devrimden geçtiğini öngören gerçek sanatçı, politikacıların toplumlarını anlamaları için ipuçları vererek öncü, haberci olur. Toplumsal gelişmenin önündeki siyasal, kültürel engellerin aşılmasında sanatçıya ve sanata bu açıdan çok görev düşer. Dünyanın ve toplumunun karşı karşıya kaldığı haksızlıklara, adaletsizliklere, yoksunluklara, eşitsizliklere karşı çığlık olmak sanatçının görevidir.
Ülkemizde sanatçının toplumun vicdanının sesi olup olmadığı sorusunun yanıtı için bugünün gerçekliğine baktığımızda, insanlığın büyük bir kıvanç, sevinç, coşku yaşamayı hak ettiğini görüyoruz. Doğaya karşı kazanılan yengiler, bilimsel ve teknolojik yenilikler, yaşamı kolaylaştırabilecek milyonlarca çeşit araç gerece sahip olma, ilkel insandan beri düşünürsek, insanlığın çok büyük adımlar attığını gösteriyor. Bilim ve teknolojideki görkemli gelişmeler, insanlığa güzel bir yaşam sunmanın tüm önkoşullarını hazırlamış durumda.
Bunları insanlığın özgür, anlamlı bir yaşamı için kullanamadığımız da gerçeğin öbür yanı. Çünkü varlığını başka insanların sömürülmesinden alan, adına emperyalizm denen bir vahşi sistem, insanın var ettiği zenginliğinin doğurduğu tüm araçları sisteminin sürmesi için kullanıyor. Paradan silaha, medyadan devlet güçlerine, savaşa kadar her araç, sistemin sürmesinin zorunluluğu olan tüketim’e yönlendiriyor insanları.
İnsanın, doğanın, insanın yarattıklarının, duyguların, düşüncelerin, ideolojilerin, tarihin, aşkın, dayanışmanın, demokrasinin tüketildiği; insanların, sistemin ürettiği her şeyi tüketmenin bir aracı haline dönüştürüldüğü vahşi bir düzendeyiz. Buna uygun geliştirilen bir tüketim kültürü her yandan tutsak alıyor insanları. Bu tutsaklıktan sanat da payını alıyor, sistem, tüm araçlarıyla sanatı ve sanatçıyı da kuşatıyor. Sanatın kuşatılması insanın geleceğe olan umudunun tüketilmesi, bağnazlığın karanlığına mahkûm edilmesidir ve bu, insana yakışmıyor, sanata, sanatçıya hiç yakışmıyor.
Bu kuşatmada sanatçının görevi ve sorumluluğu daha bir artıyor. Teslim olmak onursuzluğu, sanata yakışan bir davranış olmadığına göre, sanatçı, sistemin dayatmasına, toplumunun ve kendisinin de tüketilmesine karşı, sanatın onurlu bayrağını yükseltmek zorundadır.
Bana düşen görev nedir diyen sanatçı, okuyarak, görerek, izleyerek öğrenmesini sürdürürken toplum dışı bir sanatı öneren medyanın baş edilmez gibi görünen gücüne karşı halkın duyarsızlığını duyarlılığa dönüştürecek bir sanat anlayışıyla yaratarak toplumun vicdanı, çığlığı olmaya çalışmalıdır.
“Nasıl mı?” deyince aklıma geldi: Sanatçı, Çernişevski’nin, her yeninin bir adımının eskinin içinde olduğunu; yeni düşüncesiyle, kültürüyle yeni insanların tarih sahnesine çıkması gerektiğini ve bu işi sanatın üstlendiğini anlatan Nasıl Yapmalı’sını elinden düşürmemeli örneğin.
Hâlâ okumadıysa Thomson’ın İnsanın Özü’nü, Gombrich’in Sanatın Öyküsü’nü, Fischer’in Sanatın Gerekliliği’ni, Lukacs’ın Estetik’ini, Caldwell’in Yanılsama ve Gerçeklik’ini okumalı. Kapitalizmde Korku’yu (Duhm) okumalı örneğin.
O İyi Kitaplar Olmasaydı’nın (Emin Özdemir) atılacak adımların ufkunu açtığını unutmamalı.
Biliyorsunuz, verdim ömrümü, en güzel en olacak, en olması lazım şey için./ Fakat çoktur -sayılmayacak kadar- aynı işi benden evvel belki de benimkinden büyük bir inatla yapanlar” demişti Nâzım Hikmet.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okumak 16 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları