Bir Karşıdevrim Öyküsü (1)

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bugün ülkemizde ortaöğretim üzerinde kurulmasına çalışılan –ve ne yazık ki artık geniş ölçüde kurulmuş olan– İmam Hatip Okulları hegemonyası, aslında 1937’de hazırlıklarına başlanan ve 1940 yılında yasa ile yürürlüğe konan “Köy Enstitüleri” başlıklı kültür ve eğitim devriminin bütün izlerini silme, özünü de tümüyle unutturma amacına yönelik gerçek bir karşıdevrimdir.
Bu karşıdevrimin en büyük ivmeyi AKP iktidarı döneminde kazanmış olması, onun başladığı/başlatıldığı asıl tarihi unutturmamalıdır. Çünkü bu tarih görmezlikten gelindiği takdirde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür tarihinin çok önemli bir kesiti karanlıkta kalmış olur. Böyle olunca da o tarihin günümüze kadar uzanan dilimi yanlış yorumlanır.
17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile kurulan Köy Enstitüleri’nin hedefi, Milli Mücadele sonrasında halkının yüzde sekseni köylerde yaşayan ve ancak yüzde beşinin okuma yazma bildiği bir ülkede eğitimi köylere götürerek bir kültür seferberliğini başlatmaktı. Sonradan Batı’da ‘bilimsel çağ’ diye de adlandırılacak bir yüzyılın ilk çeyreğinde kurulmuş olan bir Cumhuriyet’in ayakta kalabilmesi ve ‘muasır medeniyet seviyesi’ni yakalayabilmesi, halkının büyük çoğunluğunun sadece okuma yazma öğrenmesi ile değil, fakat bu çaba ile eşzamanlı olarak sağlam bir bilgi birikiminin rehberliğinde kök salabilecek bir eleştirel düşünme alışkanlığı ile gerçekleşebilirdi.
Sabahattin Eyuboğlu’nun 1964 tarihli “Köy Enstitüleri’ni Kuran Düşünce” başlıklı denemesi, bu kurumun yukarıda sözü edilen kültür seferberliği açısından taşıdığı önemi çok iyi yansıtır. Bu denemesinde Eyuboğlu, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nden söz ederken şöyle der: “Halka dayanan, halka güvenen bir yeni devletin yapacağı ilk iş, halkın yaşadığı her yerde ve en çok da köylerde bir tek sözcüsünü olsun bulundurmak, barındırmak, desteklemekti. Köy Enstitüleri bu sözcüyü memleket ölçüsünde yetiştirmek amacıyla kuruldu…” Eyuboğlu, bu yapılmadığı takdirde ne olacağını da aynı denemede şöyle açıklar: “… Yoksa köyün gerçekleri üstüne bağdaş kurmuş olan imam yeni Türkiye’nin soluğunu bir üfürükle kesebilirdi…”
Köy Enstitüleri, daha kuruluş aşamasında şiddetli bir muhalefetle karşılaştı. TBMM’deki oylama sırasında 280 oy ile kabul edilen kanuna karşı CHP saflarından 146 ret oyu kullanıldı.
Köy Enstitüleri’nin yeterince rahat çalışabilmesi ancak 1946 yılına kadar devam edebildi. Yeni kurulan Demokrat Parti’nin gelişmesi karşısında tedirgin olan CHP ve lideri ‘Milli Şef’ İsmet İnönü, halka en az DP kadar ‘dindar’ görünebilmek için çareyi laiklik ilkesinden ödün vermekte aradılar. Köy Enstitüleri, gerici çevreler tarafından yöneltilen türlü haksız saldırılar karşısında gittikçe daha yalnız bırakıldı. Öte yandan 1946 ve 1947 yıllarında ülkedeki sol kesim üzerinde iktidarın hızla artan baskısı da Köy Enstitüleri’nin ayakta kalabilme savaşını doğal olarak güçleştiriyordu.
Haftaya, yazımın son bölümünde, bu ‘karşı devrim’in günümüze kadar uzanan öyküsünü tamamlayacağım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları