Feyzi Açıkalın

Kırsalda ittifak kime yarıyor

11 Ocak 2019 Cuma

Yazıya bir aylak bilgi ile başlayalım: “Alyans” yani bir evlilik akdi olarak parmağımıza taktığımız yüzük, “Alliance” kelimesinden geliyormuş. Alliance ise bilindiği gibi “ittifak” demek…

Yani bu söze göre, öyle yaygınca konuşulduğu gibi siyasi ittifaklarda geçici bir uzlaşma olmuyor. Parmağına ya da boynuna(!) alyansı geçirdin mi sonsuza kadar beraberliği vaat ediyorsun.

Konumuza dönersek… Siyasi iktidarın alaşağı edilebilmesi için İstanbul ve Ankara’nın kazanılması gerektiği savına katılmamak elde değil. Fakat burada tuhaf bir çelişki var. Her ne kadar CHP ve İYİ Parti, yanlılarına seçimi kazanma yolunda işbirliği çağrıları yapmaktaysa da, bu illerin başkan adayları garip bir şekilde rakipten yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan icazet alma gerekliliğini kanıtlama çabasındalar!

Ne hazindir ki, başkan adaylarının bu çabası Meclis Başkanı Yıldırım’ın, “Seçim siyasi faaliyet değildir” sözüyle birebir uyuşuyor. AKP’nin yıllardır benimsediği, konuyu “ılıklaştırma, önemsizleştirme” taktiği iktidar ve muhalefet cephesinde elbirliği ile uygulanıyor. Artık, cephe neresiyse!

Büyük kentlerde durum böyle. Şimdi, kırsalda yüzük hangi şartlarda geçiriliyor, ona bakalım!

Kırsal yani büyük kentlerin dışındaki ülke bütününde(!) emeğin örgütlenmesi ve entelektüel birikimin bir başkaldırı liderliği üstlenmesi yoktur. Emeğin örgütlenememesi, üretim ilişkisinin buna uygun olmayışındandır. Entelektüel ise, “Lafımı eder geçerim, ne haliniz varsa görün” nobranlığındadır…

Kırsalda sınıf çelişkisi hissedilmez. Yalnızca lümpen proleterin, ona hedef gösterilen kitleye karşı nefreti vardır. Lümpen sınıf bilinci üstünden mücadele vermez. Düzenin boşluklarından yararlanarak aradan sıyrılan benzerlerini kıskanmaz da, kim olduğunu bile bilmediği şehir seçkinini hedef alır.

Kırsal insanı beldesindeki yönetime olan itirazını politik söylemle dillendirmez. Net olarak da eleştirisini sunmaz. Adı üstünde, sıkı fıkı bir kırsal yaşamda eleştiri yönelttiği insan ya da kurumun rövanş ya da intikam hamlesine çok çabuk maruz kalabilme olasılığı onu korkutur.

Kırsal, siyasi iktidar için “cürmü kadar yer yakacağından”, oradan yükselen itirazlara büyük şehirlerdeki kadar çabuk tepki vermez. Dolayısıyla iktidar baskısı taşrada çok hissedilmez. Bir de, kırsalda ne düşünce suçlusu vardır, ne de suça dönüşme olasılığı olan bir eylem girişimi. Kırsalın, yol beton yapımından başka siyasi iktidara rant olarak aktarabileceği bir zenginliği olmadığından, iktidarda uğraşmaya değer bulunmayacak bir yeri vardır.

Tüketim alışkanlığı kentlerden farklı, gider kalemleri kente göre daha az olduğu için kırsal krizlerden daha az etkilenir. Kasabalı, feodal ilişkisi içindeki yardımlaşmaya güvenir. Esnaf, kredi gözetir. Köylü, her türlü desteğe, yardıma çoktan alıştırılmıştır. Emekliyi üç kuruşluk maaş artırımı tamahkar kılar.

Dinbazlığın alıp başını gittiğini kanıtlarıyla gösterirsin, yalnızca irkilir. Faşizmin hangi araçlarla yükseltilmekte olduğunu anlatırsın, dudak büker. Her beş yılda bir, yalnızca seçim öncelerinde politize olduğundan, o beldeye ilişkin sorunların kaynağına inmek yerine genel politik söylemin takipçisi ve uygulayıcısı olur.

Ülkenin sürdürülemez bir borç batağında oluşundan ziyade, patlaması beklenen turizm gelirlerinden ya da tarım ürünü rekoltesinden payına düşecek olan onun için daha önemlidir. Ya da tam tersi, daha aklı evvel olanlar, yerel seçimlerin kazanılmasının yükselmekte olan faşizmden kurtuluş olduğunu iddia eder.

Onlara göre sağ-sol ve ideolojilerin artık olmadığı bir dünyada yaşanmaktadır. Her türlü duygusallıktan uzaklaşılarak öncelikli hedefe kitlenilmeli, yerel yönetimler ele geçirilmelidir. O şehir “ele geçirildiğinde!” ülkenin gidişatına ilişkin sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin soruya yanıtları yoktur.

“Kötülerden birisini seçme” zorlamasını adeta bir alın yazısı gibi kolayca kabul ederler. Bu söylem, “öğretilmiş çaresizliklerine” bir bahanedir.

Bu durumda, eğer aranıyorsa, suçun en büyüğü muhalefet parti yöneticisindedir. Kırsaldaki benzer sorunları olan, en azından yakın yerleşim yerleri ile ilişki içinde olmadığından, kırsaldan yükselecek bir parti içi itirazın Türkiye genelini etkileyebileceğini düşünemez.

Hadi isim vererek sürdürelim; CHP’nin solundaki demokrat kitlenin ya da CHP’nin sadık üyelerinin garanti oylarına yaslanan ılık popolu kasabalı parti yöneticisi, bir sağcı gibi davranıp, o yerleşimdeki gerici oylara talip oluşunu sürdürür. Böylece genel merkezinden de “aferin” alır.

Belki de parti içindeki oligarşik yapı, sesinin kırsaldan duyurulamayacağına onu inandırdığı için, yereldeki yönetici kılını kıpırdatmamaktadır.

İşte bu yüzden, AKP’den kurtuluşun her koşulda yerel seçimleri almaktan geçtiğine ve bu yolda her yolun mubah olduğuna ilişkin propaganda kırsalda uzun vadede karşılığını bulmaz. İzlenen yol, zaten devingen olmayan kendi basit gündemini yaşamakta olan kırsalı depolitize etmekten başka bir işe yaramaz.

Emekçisinden şehir seçkinine kadar çözümün seçim sonucuna bağlı olduğunu zanneden her sosyal sınıf, yaşanması olası bir düş kırıklığı sonrası beş yıl sürecek bir uyku dönemine girecektir. Bu da AKP iktidarının isteğidir.

Görüldüğü gibi, ittifak da dahil olmak üzere, kendilerince tanımlanan demokrasi içinde çözüleceği var sayılan her çözüm AKP’ye yaramaktadır…

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları