Adnan Binyazar

Sanatçı kuşa benzer...

11 Ocak 2019 Cuma

Yehudi Menuhin, TV’de onunla yapılan son konuşmasının bir yerinde sözünü şöyle bağladı:
Sanatçı kuşa benzer, ‘Kanatlarım yoruldu, uçamam!’ diyemez.”
Kanat, iri kuşların dağ doruklarına, göğün yüce katlarına tırmanma aracıdır. Gökyüzünde inip kalkan kanadın altına vuran temiz esinti, bu uçağan yaratığın özgürlüğe açılan yoludur. Dağ kuşları, belki de, kentlerin kir bulaşığı havasından kurtulup dorukların temiz havasına ulaşmak için açıyor o iri kanatlarını...
Menuhin, o gün yaşlılığın yorgun bedenine sanatın kanatlarını takmış, hem konuşmuş hem çalmıştı.

Sanatçı
Sanatçı, işine koyulduğunda, özgürlüğe kanat açan bir kuş coşkusunu yaşar. Onu uçuran yalnızca kanadı değil, benliğine sindirdiği yaratma becerisidir. Yaratma birikim ister, hüner ister, özgüven ister, cesaret ister. Heykeltıraş, ince keskilerle yontarak biçim veriyor koca kayalara. Picasso, dünyayı beyninin yaratıcılık alanına sığdırdıktan sonra alır fırçayı eline. “Resim, senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir” dediğinde bir kul değildir artık o, yaratıcılığın ışık saçan bedenidir. Öyle bir yaratıcı güçten yoksun olsaydı, insanın birbirini vahşi bir hayvan gibi parçaladığı savaşın simgesi ölümsüz “Guernica”yı yaratabilir miydi?
Guernica ne midir?
İspanya’da bir kasabadır. Franco, faşist İtalya’nın yeni uçaklarını Guernica üzerinde uçması için izin vermiş, orayı bombalatmıştı. Kasabada büyük bir katliam yaşanmış, o güne değin görülmedik şiddetteki bombalamalar Guernica’yı yerle bir etmişti.
Bir duvarı kaplayacak denli büyük bu resimdeki atın ağzından fırlayan o çaresiz dilin kıpırdanışı gözümün önünde her canlanışında insanı birbirine kırdıran savaş kasaplarını tarihin lanetli çukuruna gömüyorum!

Olayın özü
Oyun sanatçıları, sahnede yarattıkları tiplerle, kötülükle iyiliği sahnede canlandırarak her çağda barışın savunuculuğunu yapmıştır. Kim ne dedi üzerinde durmayacağım. Olay yargıya gitmiş, yargı kararını vermiştir. Bize, yapılan itirazın sonucunu beklemek kalıyor.
Türkiye, tarihinde dar günler yaşamış bir ülkedir. 27 Mayıs öncesinin başbakanı Adnan Menderes’in asılmış olması, o dönemin bakanlarının ölümleri tarihimizin kanayan yarasıdır. Bu gerçeğin ışığında, oyun sanatının o iki ünlü kişisi Metin Akpınar’la Müjdat Gezen’in Cumhurbaşkanına yönelik sözleri bende, Sophokles’in Kral Oidipus oyununun sonundaki; -kral, cumhurbaşkanı ya da sıradan bir insan için de geçerli olabilecek- şu sözünü çağrıştırdı:
Bir insanın sonunu görmeden ona mutluluğa ermiş demeyiniz.”
Bir de, Shakespeare’in Hamlet oyununun ağızsız dilsiz Ophelia’sının şu seslenişini:
Kim olduğumuzu biliyoruz, ama ne olabileceğimizi bilmiyoruz.
Geçen hafta, sanatçı Sumru Yavrucuk, Akpınar’la Gezen’e uygulanan soruşturmaya karşı çıkarak, Cumhurbaşkanı’ndan korkmadığını dile getirdi.
Korku sanatla yenilmiştir. Sanatçı, biri haksızlığa uğramasın, kanadı yorulmayan kuşlar gibi doruklara kanat açar.

Sonuç
Shakespeare’den korku üzerine bir sone! İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor./Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için./Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için./Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için./ Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için./Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için./Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için. / Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları