‘Stratejik ortak’

15 Ocak 2019 Salı

Geçen hafta yüksek düzey Amerikan heyetiyle Ankara’da yapılan görüşmeler olumlu sonuç vermedi. Washington’da sürecek olan müzakerelerde de anlaşmazlık noktalarının giderilmesi zor. Türk Amerikan ilişkileri öyle görünüyor ki, bir süre daha soğuktan da öte gergin bir zeminde ilerleyecektir. Oysa daha yakın zamanlara kadar geleneksel “stratejik ortaklık”tan söz edilmekteydi. Acaba gerçekte ABD ile Türkiye’nin stratejik ortaklık dönemi oldu mu hiç?
Konuya, dolduruşa gelmeden nesnel yaklaşınca, bu soruya evet demek zorlaşıyor.
ABD’nin iki stratejik ortağı vardır. Biri Atlantik ötesinde olmasına karşın, burnunun dibindeki “Manş ötesi”nden ABD’ye daha yakın olan, Churchill’in deyimiyle, “Ne zaman Manş ve Atlantik ötesi arasında bir tercih yapmak gerekse hep Atlantik ötesini seçen İngiltere, ikincisi ise kurulduğu günden beri, Ortadoğu’daki en büyük Amerikan jandarması olan, bölgede Amerika’sız varlığını sürdürmesi bile imkânsız İsrail’dir.
Her iki ülkenin de Washington ile sarsılmaz yaşamsal çıkar bağları mevcuttur ve her iki ülke de, bütün temel konularda ABD ile aynı görüşleri paylaşmakta, aynı politik çizgiyi izlemektedirler.

*** 

Türkiye ile ABD arasında 1946-1960 arasındaki, Türkiye’nin ABD’ye tam teslimiyet politikası izlediği ve hiçbir konuda direktifinden çıkmadığı için “aymazlık devri” olarak adlandırabileceğimiz dönem dışında hiçbir zaman stratejik ortaklık durumu söz konusu olmamıştır. Truman Doktrini’nin ilanı ile birlikte Türkiye ile ABD’nin Sovyetler karşısında oluşturduğu ortaklık, dünyada ve bölgede Türkiye ile ABD’nin her konuda çıkar birliklerine değil, daha çok Türkiye’nin özellikle Menderes dönemindeki uysallığına dayanmaktaydı.
1960’tan sonra Türkiye’deki uyanış, Türk-Amerikan ilişkilerinin daha gerçekçi değerlendirilmesine neden olmuş ve olası bir Sovyet müdahalesi karşısında, NATO ve ABD’nin Türkiye’nin savunması için stratejik nükleer mukabelede bulunup bulunmayacağı konusu sorgulanmıştır.
Kıbrıs konusundaki tarihi Johnson Mektubu, ilişkilerle ilgili stratejik ortaklık yanılsamasını tümüyle gidermiştir.
Bugün Ankara ile bölgede sınırların değişmesini amaçlayan Washington arasında birçok temel konuda köklü görüş ayrılıklarının var olduğu bir noktaya gelinmiştir.
Artık bölgede tarafların birlikte hareket etmekte karşılıklı çıkarları yoktur.
Ortadoğu’da artık ABD’nin geleneksel stratejik ortağı İsrail’in yanı sıra ikinci ileri karakolu ayrılıkçı Kürt örgütleri olmaya başlamıştır.

***

ABD bu koşullar devam ettiği sürece Türkiye ile PKK-PYD-YPG gibi, ayrılıkçı terör örgütleri arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığında hep ikincileri seçecektir.
Bu tercih ABD’nin Kürt halkına olan sevgisinden değil, ama ayrılıkçı güçler aracığıyla bölgeyi daha rahat denetlemek imkânına sahip olma isteğinden kaynaklanmaktadır.
Hem Suriye, hem Irak, hem İran, hem de Türkiye ile ihtilaf hatta zaman zaman çatışma halindeki ayrılıkçı unsurların, bu dört güce karşın bölgedeki varlığını ve etkinliğini yalnızca Amerikan desteğine bağlı hissetmesi, Washington’a, düşük bedelli, bir stratejik ortak değilse bile tebaa sahibi olmak imkânını sunacaktır.
Bölgedeki esas stratejik ortak İsrail, ABD politikasında sahip olduğu çok büyük nüfuz sayesinde, zaman zaman Washington’un kararlarını etkileyecek bir güce ulaşmış bulunmakta, bazı hallerde ABD’ye karşı dayatma olanağına kavuşmaktadır.
Ortadoğu’da İsrail’in yanı sıra jandarmalığını üstlenecek olan PYD-YPG benzeri güçler, Yahudi lobisi benzeri bir imkâna sahip olmadıklarından, Washington için Tel Aviv ile kıyaslanmayacak kadar düşük maliyetli ortaklıktan çok, bağımlılık bağlarıyla bağlanmış “ortak”lar olacaklardır.
Ankara yeniden aymazlık çukuruna düşmedikçe de, “Türk-Amerikan stratejik ortaklığı!” bir daha görülmesi mümkün olmayan bir hayal olarak kalacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları