Deniz Yıldırım

Trump ‘dengesiz’ mi?

16 Ocak 2019 Çarşamba

Dünya siyasetinde yöntemler değişiyor. Bir “ara dönem” yaşıyoruz. Ara dönem ya da “geçiş süreci”, yeni aktörlerin sahneye çıktığı ve eski hâkim gücün himayesinin daha fazla sorgulandığı dönemleri kapsıyor. Böyle dönemlerde eski hâkim gücün himayesinde oluşan uluslararası hukuk kuralları, kurumları ve buna dayalı “diplomatik” araçlar etkisizleşiyor. Bunlar yerini doğrudan askeri/ekonomik güç sopasına dayalı bir tehdit/caydırma siyasetine bırakıyor.
Amerikan emperyalizmi böyle bir aşamada; peki buna Türkiye’de bakış nasıl? Bizde bir yanda iktidar kanadı “Trump iyi, çevresi kötü” saptamasıyla kendisini avutuyor. Bir emperyalizm tahlili yok; zaten desteğiyle geldikleri olguyla hesaplaşmaya cesaretleri de yok. Telefon kırıyorlar.
Muhalif kesimin hali farklı mı? Dün bir gazetede “Dengesizliğin Böylesi” başlıklı haber bile vardı. Trump dengesizmiş, çünkü bir gün önce “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz” demişken, ertesi gün “Türkiye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için büyük potansiyel var” diye yazmış Twitter’da.
Trump’ın ruh halini bilemem; ama bizde Amerikan stratejisini anlamaya çalışırken ısrarlı bir “Trump merkezli”, şahsileştiren bakış hâkim.
İyi de, nasıl anlamalı? Kuşkusuz ki emperyalizm yekpare değil. Dünya hâkimiyeti sarsılan Amerika, bu yeni dönemi hangi stratejiyle göğüslemesi gerektiği konusunda iç siyasete de yansıyan bir kriz yaşıyor. Trump’ın sözcülüğünü üstlendiği, sınırları korumaya, gümrük duvarlarını yükseltmeye, iç pazarı canlandırmaya, dünyaya daha çok silah satmaya dayanan milliyetçi sağ strateji ile küreselci, eski statüko ve taktiklerle yönetmeyi yeğleyen strateji yarışıyor. Öyle ki bu rekabet, ABD tarihinin en uzun süreli hükümet kapatma krizine uzanmış halde. Bu noktada Trump’ın hamlelerini ilk kanadın programı doğrultusunda okumakta yarar var.
Bu ilk kanadın lideri olarak Trump dünyayla, ama özellikle de Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki müttefik ülkelerle nasıl ilişkileniyor? Öncelikle, “kasabanın yeni şerifi” olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Bunun için de diplomatik araçları, aracı kurumları; karar, söz ve eylemi kendisinde toplayarak pasifleştiriyor. “Patron benim” görüntüsü için Dışişleri’ni etkisizleştiriyor; damadını akçeli işlerde öne çıkarıyor, güvenlik kadrolarını dış politikanın merkezine yerleştiriyor. Açık mesajlarını sosyal medya üstünden veriyor.
Bugün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da birçok kritik ülkede ABD elçisi yok; buna Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil. Senato onaylamadı demiyorum, dikkat. Trump bu ülkelerin elçilik makamlarına atama için aday bile göstermiyor. Doğrudan, diplomatik araçların ötesinde bir ilişki inşa ediyor çünkü.
Ortak özellikleri nedir bu ülkelerin? Ekonomileri kırılgan, rejimleri baskıcı. Şeffaflıktan epey uzak, aracısız bir pazarlık, sopa gösterme, caydırma ilişkisi bu zeminde kuruluyor. Dünya düzeninin mafyalaşması da diyebiliriz. Türkiye’ye de dayatılan bu.
Ve bu siyaseti, özellikle içeride Amerikan ekonomisini canlandırmak adına kullanıyor. Örnek mi? Ekonomisi güçlü Çin gibi ülkelere karşı gümrük duvarlarını yükseltirken; ekonomisi kırılgan ülkelere sopa gösterip Amerikan ürünlerine gümrük duvarlarını kaldırtıyor ya da yüklü miktarda Amerikan silahı, füzesi, kalkanı aldırıyor. Suudi hanedanıyla kurduğu silah satışına dayalı ilişki bunun açık örneği. Bir yandan da ekonomiyi silah gibi kullanıyor. Rahip Brunson’ın bırakılması için Türkiye’ye yaptırım uygulaması, Türk parasını yabancı paralar karşısında hızla değersizleştirmesi ve elbette bunun işe yaradığını görmesi de açık örneği. Sonuçta Brunson bırakılmadı mı? Trump, kırılgan Türkiye ekonomisine yüklenerek bu iktidarı çizgiye çekebileceğini görmedi mi? “Yine yaparım” diyor. Mesajı alındıysa, tersine mesajı da hemen veriyor.
Bir gün önce açıkça “ekonomik açıdan Türkiye’yi yıkıma uğratırız” diyen Trump bir gün sonra Erdoğan’la telefonda görüşüyor ve bu görüşmenin ardından yeni bir tweet’le “Türkiye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için büyük potansiyel var” diyor. Erdoğan ise salı konuşmasında “bazı mesajları bizi üzdü” demekten öteye geçemiyor. Metin Akpınar’ın, Fatih Portakal’ın, Deniz Çakır’ın payından Trump’a bir şey düşmüyor.
Biz buna ekonominin kırılganlığının iktidar tarafından kabulü mü desek, Trump’la ekonomik konularda yeni anlaşmalara açılan kapı mı desek, bilemiyoruz. Yakında görürüz. Bildiğimizse, Amerikan emperyal stratejisinin “Trump’ın dengesizliği” ile açıklanamayacağı; Türkiye’nin bu ekonomik modelle ve şeffaflıktan uzaklaşmış baskıcı rejimle emperyalizme karşı gelemeyeceği; aksine daha da bağımsızlığını yitireceğidir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları