AKP yapabilir mi?

18 Ocak 2019 Cuma

ABD-Türkiye ilişkileri suyun arada kaynar, sonra birden buz gibi aktığı “İskoç duşu”na benziyor. Özellikle kuzey Suriye’nin durumu konusunda Ankara ve Washington’un sürekli olarak hem birbirlerini, hem de kendi bir önceki sözlerini eskilerin deyimiyle “nakzeden” açıklamaları arasında gerçeğin ne olduğunu anlamak da güçleşiyor.
Ama iyi bir savunma oyuncusu gibi, gözünüzü toptan ayırmazsınız, çalımı yemez ve her sunulanı yutmazsınız.
Durum, ana çizgileriyle şöyle özetlenebilir:
Bölgedeki sınırların değişmesinden yana olan ve Ortadoğu’da İsrail’in yanı sıra daha az maliyetli bir yeni stratejik ortak yaratmayı hedefleyen, bunun için ayrılıkçı, terorist örgütlerden vazgeçmeyeceğini, bunlara dokunulmasına göz yummayacağını açıkça ilan eden Trump yönetimi ile Türkiye arasındaki temel çıkar çatışması iyice belli olmuştur.
Trump bir yandan sopa gösterirken, öte yandan da, Türkiye’nin daha fazla tepkisini çekmemek için, geçmişte yaşadıklarımızın ışığında ayrılıkçı terör güçlerini örtülü Amerikan koruması altına alacağı belli olan “güvenli bölge” uygulaması önermektedir.

***

Bu durumda Ankara’nın karşısında iki seçenek bulunmaktadır: Ya Astana süreci çerçevesinde, İran ve Rusya ile de anlaşarak ve uyum içinde, Suriye’nin toprak bütünlüğünün gerçekleşmesine yardımcı bir yol izleyerek, Kuzey Irak’ta YPG-PYD temelli bir ABD girişiminin önünü kesecek, ya da içerikten yoksun Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı türkülerini okurken, bölgedeki Amerikan politikasının doğrultusunda kendi bindiği dalı kesmeye yönelecek.
Bir gece ansızın gelebiliriz sözlerinin geçmişte kalmaya başladığı şu sırada Ankara henüz tavrını netleştirmemiş olmakla birlikte, bu konuda insanı düşündüren bazı ipuçları vermektedir.
Sorunun düğümlendiği nokta, ABD’nin çekilmesinden sonra Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin sınırına bitişik bölgenin kimin askerinin denetiminde olacağıdır.
Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı bir çözümün gereği, bunun Suriye’nin resmi devlet güçlerinin yani Esad kuvvetlerinde olmasıdır.
Türkiye ile birlikte, Astana sürecinin aktörleri Rusya ve İran da bu konuda Esad’ın bu haklı isteğine destek verdikleri bilinmektedir.
New York Times’da yayımlanan Tayyip Erdoğan imzalı makalede ileri sürülenler ise Ankara’nın bu görüşte olmadığını, bölgenin denetimini Esad’a vermek niyetini taşımadığını düşündürüyor haklı olarak.
Ankara’ya yüklenen bu niyetler gerçekleşirse, Türkiye’nin yakın gelecekte, bir dizi gelişme sonrasında, kendisini büyük Amerikan planının parçalarından biri haline getirecek bir konumda bulması çok büyük olasılıktır.
Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi, AKP önderliğinde cephenin dilinden düşürmediği beka sorununu ciddi biçimde gündeme getirecek, ülkemizi büyük bir tehlikenin kucağına atacaktır.

***

O zaman da bütün kararlılık açıklamaları havada kalan komik çıkışlar olacaktır.
Bu durumda AKP’nin ve destekçisi MHP’nin Kurtuluş Savaşı’na göndermede bulunan açıklamalarının, kararlılık beyanlarının gerçekçi olmadığını yaşayarak göreceğiz.
Evet şu anda koşullar yeni bir Kurtuluş Savaşı’nı gerekli kılabilir. Ama onu gerçekleştirecek bir Mustafa Kemal, bir gazi Meclis nerede ki?..
Unutmayalım ürettiğinden çok üreyip tüketen toplumların, bağımsızlık haykırışları gür sesli ve inandırıcı olamaz.
Nitekim, Trump bu konuda iki kez aynı yarayı kanırtarak, hoşuna gitmeyecek herhangi bir tavır karşısında Türkiye’yi ekonomik olarak çökerteceğini ilan etmiştir.
Gerçekten de bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik yapı ve durum değil bir Kurtuluş Savaşı’na, ulusal bir politika oluşturmaya bile elverişli değildir.
Ürettiğinden çok üreyip tüketen, hapishaneleri özgürlük peşinde olan yurtsever aydınlarla dolduran AKP’nin politikasıyla bugün Türkiye’nin beka sorununa bağımsızlıkçı bir çözüm üretilemez. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları