Örsan K. Öymen

AB’de ve ABD’de ‘göç sorunu’

21 Ocak 2019 Pazartesi

Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri yıllardır ciddi bir “göç sorunu” yaşıyorlar. Bu konu bu ülkelerin en önemli gündem maddeleri arasında yer alıyor. Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden milyonlarca insan, ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan daha gelişmiş olan ülkelere göç etmeye çalışıyorlar. Göç edenlerin bir kısmı savaşlardan kaçıyor ve can güvenliğini sağlamaya çalışıyor, bir kısmı da ekonomik, sosyal ve siyasi nedenlerden göç ediyor.
Avrupa Birliği ülkeleri göçmenleri ülkelerine almamak için direniyorlar, gelecek göçmenlerin sayısını sınırlıyorlar. Yasadışı yollarla bu ülkelere ulaşmaya çalışanların birçoğu yollarda yaşamını yitiriyor. ABD yönetimi Meksika sınırına binlerce kilometrelik bir duvar örmeye çalışıyor. Bir zamanlar sınırları ortadan kaldırmaya veya esnetmeye çalışan gelişmiş ülkeler, şimdi sınırların aşılmasını zorlaştırmaya çalışıyorlar. Sadece yönetimler değil, bu ülkelerdeki vatandaşların da çoğunluğu ülkelerinde böyle bir göç görmek istemiyorlar. AB ve ABD öyle bir noktaya geldi ki, sınırları ve kapıları açmayı savunan bir siyasi parti liderinin artık seçimleri kazanma şansı neredeyse kalmamış durumda. Avrupa Birliği’nde ve ABD’de vatandaş ve halk, söz konusu göç hareketi ile kendi ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel yapısının gerileyeceğini düşünüyor. Yüzlerce yıllık bir mücadele sonucunda ulaşılan noktadan geriye düşmek istemiyorlar.
Ancak şunu görmüyorlar ki, “göç sorunu” olarak anılan sorun gerçekte bir kapitalizm ve emperyalizm sorunudur. Buna “göç sorunu” denerek gerçek sorunun üzeri örtülmeye çalışılıyor. Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD bu konuda etkin ve yaygın bir özeleştiri süreci başlatamadıkları için de, sorun bir türlü çözülmüyor.
Yoksulluğa karşı mücadele veren bir araştırma kurumu olan Oxfam’ın 2018 raporuna göre, dünyadaki refahın yüzde 82’si dünya nüfusunun yüzde 1’inin elinde toplanmış durumda. Böylesine büyük bir küresel dengesizliğin sonucunda böylesine büyük göçlerin yaşanmasına da şaşırmamak gerekiyor.
Avrupa Birliği ülkeleri ve belli bir ölçüde ABD, kendi vatandaşlarının sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel seviyesini son elli yılda geliştirmeyi başardı ve bu anlamda dünya için de iyi bir örnek oldu. Ancak aynı Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD, bu konuda diğer ülkelere yeterince destek olmadılar. Aksine, onları sömürülecek bir pazar gibi gördüler. Sömürgeci zihniyet, başka bir formda devam etti. Avrupa Birliği ve ABD, tüm insanların aynı yerküreyi paylaştığını unuttu, diğer ülkelerde yaşayanları adeta Mars’ta yaşayan insanlar olarak düşündü. Bu dışlayıcı yanlış politika da sonunda kendisine olumsuz biçimde döndü.
Elbette söz konusu azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yönetimlerinin de yaşananlarda büyük bir sorumluluğu bulunmaktadır. Ülkeyi yönetenlerin tüm sorumluluğu Avrupa Birliği ülkelerine ve ABD’ye atmaları, sorumluluktan kaçarak sorumsuz davranmaktan başka bir şey değildir. Yönetimlerin kendi ülkelerindeki sorunların faturasını sadece gelişmiş ülkelere çıkarmaları ciddiyetten uzak bir tutumdur.
Ancak yine de, Avrupa Birliği ülkelerinin ve ABD’nin de bu konuda etkin ve sorumlu bir davranış içinde bulundukları söylenemez. Bu ülkeler küresel kapitalizme karşı yeterli bir mücadele vermedikleri gibi, genellikle, “küreselleşme” adı altında, küresel kapitalizmi teşvik ettiler.
Sınır kapılarını kapatmakla veya duvar örmekle küresel kapitalizm sorunu çözülmez. Küresel kapitalizmin sonuçları şovenist milliyetçi bir anlayışla da çözülemez. Belli başlı ülkelerde gel-git durumunda olan sosyalist veya sosyal demokrat iktidarlar da sorunu çözemez. Küresel kapitalizm sorunu ancak küresel sosyalizm ile çözülebilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Akıl tutulması 25 Mart 2024
Seçmen ittifakı 11 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları