Arzu Süzmen

Ayakkabıları da, kadınları da rahat bırakın!

22 Ocak 2019 Salı

Virginia Woolf’un “Deniz Feneri” kitabının kahramanlarından Bay Ramsay, karısını kaybettiği zamanının kederli ruh hali içindeyken bile ayakkabıları ile ilgili övgü aldığı vakit sevincini gizleyemez ve şöyle der: “İnsanoğlunun en büyük dertlerinden biri ayakkabılardır.”

İnsanoğlunun dertlerinden biridir ayakkabılar, doğrudur.

Misal kimileri, kadınların yüksek topuklu ayakkabılar giymesini dert eder; Ankara Sincan’da Akşemsettin İlkokulu müdürünün “dinen caiz olmadığı” gerekçesiyle kadın öğretmenlere topuklu ayakkabı giymeyi yasaklaması gibi…

Oysa ayakkabıların tarihten bu yana dertleri başkadır: Antik Mısır’da keçi derisinden, palmiye liflerinden örülmüş sandaletler insanların seyahatlerine eşlik etmiş, sadece gittikleri yerde ayaklara kavuşmuşlardır. Antik Roma’da sosyal sınıflara göre birbirlerinden ayrılıp senato üyeleri ve askerlerin ayaklarında farklı renk ve stillerde var olmuşlardır. Ortaçağ’da Avrupa’da statü sembolü olan sivri uçlu ayakkabıların burunlarının kaç santim olacağı bile yasalarla belirlenmiş, Marie Antoinette ayaklarında beş santimlik topuklu ayakkabılarla giyotine gitmiştir.

Bu “dert” sadece kadınlara ait değildir; 17. yüzyılın başında moda dünyasına sunulan topuklu ayakkabılar ilk olarak erkekler tarafından benimsenmiş, güç ve prestij sembolü olarak 130 yıldan fazla giyilmiştir. 1700’lerin başında Fransa Kralı 14. Louis savaş sahnelerini yansıtan minyatür figürlerle süslü topuklularına öyle düşkündür ki, memlekette ondan daha yüksek topuklu ayakkabı giyilmesini yasaklamıştır.

İtalyanca bir tür küçük hançer anlamına gelen “stiletto” topuklu ayakkabı, 1950’li yıllarda tasarımcı Roger Vivier’in ellerinde hançerden ayakkabılara dönüşüyor, dönemin efsanevi oyuncusu Marilyn Monroe 1952’de beyzbol oynarken bile topuklu ayakkabılarla görüntülendiğinde “kadınlar ne zaman topuklu ayakkabı giyebilir?” sorusunu tartışmaya açıyordu.

Ayakkabıların başka dertleri de vardır: Gün gelir, bir politikacıyı protesto etmek için onun yüzüne doğru tüm vakurluğuyla havalanır.

ABD Başkanı George W Bush’a ayakkabı fırlattığı için gözaltına alınan Iraklı gazeteci Muntadar el-Zaidi’yi desteklemek için Londra’daki Amerikan Büyükelçiliği’nde ayakkabılarıyla yer alan protestocular

Bir bakarsın, Trump’a karşı kadınların yürüyüşünü desteklemek, onların yüksek topuklularla yürürken neler hissettiklerini anlamak isteyen Kanadalı erkeklerin ayaklarındadır. Bir başka zaman binlerce çift olup Paris’te, hava kirliliğini protesto eden aktivistlerin yanında yer alır.

Şimdi bir konuda anlaşalım: Kadınları da, ayakkabıları da rahat bırakın. Bırakın; çünkü onlar sizin belirlediğiniz yoldan yürümeyecekler. Hissettikleri gibi, istedikleri gibi, rahat ettikleri gibi var olmaya devam edecekler.

Zira kadınların da, ayakkabıların da yolu sizin belirlediğiniz değil, kendi seçtikleri yoldur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları