IŞİD, Ortadoğu ve Türkiye

20 Eylül 2014 Cumartesi

Tarihi boyunca çatışmanın ve istikrarsızlığın merkezi olmaktan kurtulamayan, Batı’nın boğucu tahakkümü altında belini doğrultamayan, toplumsal kalkınmayı, gelişimi yaşayamayan, yaşamasına izin verilmeyen Ortadoğu bugün, emperyalist zihniyetin yardımı ve desteğiyle güçlenen, yeşertilen terör örgütlerinin başarılarıyla, radikalizmin vahşetle, hatta soykırımla birleştiği bir bataklık halinde. IŞİD din ve mezhep adına katliamlarını, soykırımını devam ettiriyor. 12 senelik dış politika yönetiminin, açık sınır politikasının ve içeride yürütülen yönetim anlayışının bir neticesi olarak söz konusu radikal, İslami terör örgütlerinin bugün sınırlarımızın içindeki varlığı, yine sınırlarımız içinde uyuyan ve fakat her an uyanmaya ve patlamaya hazır hücrelerle birlikte coğrafyamızı, bugünümüzü ve yarınımızı tehdit etmektedir.
Bunu bile bile, bugün Batı medyası ülkemizi IŞİD’e destek vermekle suçlarken bu iddiaya şiddetle karşı çıkmanın, iftira olarak addetmenin ne yazık ki hiçbirimize bir faydası yoktur. Çözüme, acı gerçekleri reddederek değil, mezhepsel kaygılardan uzak, laik eğitim ve yaşam biçimlerini destekleyerek, laik ve demokratik politikalar üreterek, zamanında ve etkili tedbirler almayı bilerek ulaşılabilir. 1920’lerde temelleri atılan, Anadolu aydınlanmasını başlatan ve o haliyle örnek alınan Atatürk Cumhuriyeti’nin, 2002’den bu yana yürütülen zihniyet, algı operasyonları ve hükümet etme biçimleriyle bugün siyasal İslamın yeşerdiği bir coğrafya haline dönüştürülmesinin karşısında durmalıyız.
Bugün IŞİD zulmünden kaçıp, temelleri sarsılmış olsa da her dinden, her mezhepten, her ırktan insanın sığınacak bir mabet olarak gördüğü Atatürk Cumhuriyeti’ne ait topraklara doğru ölümden kaçarak dalgalanan insanların dramı, sınırlarımızın hemen dibinde yaşanan vahşet, hükümete bir musibet bin nasihatten iyidir sözünü hatırlatmalıdır. İktidar dersini almalı, hükümet etme biçimini ve politikalarını değiştirmelidir.
Din Kültürü ve İbadethane Bilgisi
Bir kültür olarak din öğretilmelidir ve okullarda, İslam da dahil var olan farklı dinlerle ilgili sosyolojik, felsefi, tarihi bilgilendirmeler, öğrencinin ufkunu genişletmesi, kültürel zenginliğini artırması açısından önemli ve gereklidir. Fakat kendimizi kandırmayalım. Ülkemizde zorunlu din dersleri adı altında verilen eğitim sadece Sünni-İslam eğitimidir. Ve bu tek yönlü eğitime karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çıkan karar doğal ve önemlidir. Zira eğitim üzerinden uygulamaya sokulmaya çalışılan politikanın ismi “tek din, tek mezhep” hayalinden başkası değildir. Milli Eğitim’den gelen yeni kararla birlikte okullarda ibadet ihtiyacı için doğal aydınlatmalı mekân ayrılır şeklinde yapılan ve içinden “talep edilirse” ifadesinin çıkarıldığı düzenlemenin bize verdiği mesaj da yine aynıdır. Bu şekilde ortaöğretim kurumlarında ibadethane açılması zorunlu kılınmıştır. Farklı inançlara mensup kişilerin ibadethane ihtiyaçları ne olacak sorusuna verilecek yanıt ve bu durumun öğrenciler arasında ayrışmaya, kutuplaşmaya yol açacağı gerçeği birer büyük soru işareti ve ünlem olarak hayatımıza girmiştir.
Ayrıca yeni öğretim yılında ortaya çıkan okulların matruşka bebeklere çevrilmesi durumu, okul içinde okul, daha doğrusu okul içinde imam hatip çilesi de bu sene velilerin ve öğrencilerin başını bir hayli ağrıtmaktadır. Kimsenin haberi olmadan, baskı ve dayatma yoluyla, ben yaptım oldu anlayışıyla hayata geçirilen bu uygulamalara, İslami yaşam biçiminin ilkokul sıralarından başlayarak adım adım topluma dayatılmasına karşı veliler ellerinden geldiği kadar direniş göstermeye çalışsa da bunların ne derece başarılı olabileceği meçhul.
Bank Asya ve BDDK
“Bank Asya zaten battı”, “Taşıma suyla değirmen dönmez”, “BDDK kararını vermeli”, “Gereği yapılmalı”. Bu ve benzeri ifadeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Bankalarla ilgili her türlü sorumluluk ve değerlendirme görevinin BDDK’ye ait olmasına ve bunun Başbakan’dan, Maliye Bakanı’na kadar sözde herkes tarafından kabul edilmesine ve vurgulanmasına karşın bir bankanın akıbetiyle ilgili yorumları Cumhurbaşkanı’ndan duyabiliyoruz bugün. Cumhurbaşkanı; yani aynı zamanda Başbakan, aynı zamanda Dışişleri Bakanı, Şehircilik, Kültür ve Turizm Bakanı, BDDK Başkanı…
Hükümet organlarının bağımsız idare kabiliyetlerini yıpratan, yetki sınırlarını birbirine karıştıran, tüm hükümeti tek bir erkin etkisi altında toplayan ve şaşırtıcı bir biçimde karşı konulamayan, konulmaya cesaret edilemeyen bir vesayet biçimi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları