Barış Doster

İlkesiz siyasetçi, koltuk sevdası ve yağmalanan şehirler

06 Şubat 2019 Çarşamba

Seçim dönemlerinin maalesef klasikleşmiş görüntüleridir; ilkesiz, ideolojisiz, tutarsız, koltuk düşkünü siyasetçilerin parti değiştirmesi. HDP’den DSP’ye geçen mi dersiniz? AKP’den İYİ Parti’ye geçip, CHP desteğini almaya çalışan mı ararsınız? İYİ Parti’den AKP’ye transfer olan mı istersiniz? MHP, ANAP, DYP, DSP, Genç Parti ve CHP’de dolaştıktan sonra, AKP’de şansını deneyen mi sorarsınız? MHP-CHP-İYİ Parti arasında başı dönene mi rastlarsınız? Gittiği partisinde genel başkan adayı olup, döndüğü partisinde ilçe belediye başkan adaylığına razı olan mı görürsünüz? Genel başkanı olduğu partiyi bırakıp, düne kadar acımasızca eleştirdiği partinin ilçe belediye başkan adayı olan mı bulursunuz? Hepsi var. Hepsinden var. Hem de çok var. Parti yöneticiliğinden istifa ettiğini sosyal medyadan duyurup, birkaç saat sonra yeniden dönenler de,“Ben aday gösterilmezsem, partim kazanamaz” diyenler de cabası...
Siyasilerin bu tutumunun, siyasete ve siyasetçiye olan güveni sarsan unsurlardan olduğu açık. Dahası, siyasetin yerelde ve merkezde yolsuzlukla, usulsüzlükle, belediye rantıyla, torpille, haksız kazançla, ihale takipçiliğiyle, kamu kaynaklarının talanıyla anıldığı bir düzende, yurttaşların seçimlere yönelik umudunu, inancını da zayıflatıyor. “Bunların hepsi aynı”, “Hepsinin ortak noktası, kişisel çıkar”, “Birbirlerinden farkları yok” algısını pekiştiriyor. Hele de milletvekilliği, bakanlık, başbakanlık yapan siyasetçilerin, belediye başkanı olmak için yarışmaları, yerel yönetimlerin yarattığı mali kaynakla birlikte düşünüldüğünde, siyasetçilere olan güveni daha da aşağı çekiyor. Belediye meclislerinde birbirinin gözünü oyan, yumruk yumruğa kavga eden meclis üyeleri, imar planlarında değişiklik gündeme gelince, adeta kardeş oluyorlar. Kararları neredeyse oybirliğiyle alıyorlar. Alışveriş merkezleri, gökdelenler, lüks konutlar, pahalı siteler, imara açılan yeşil alanlar, yağmalanan vakıf malları bunun kanıtı değil mi? İnşaat balonunun patlaması bunu göstermiyor mu? Birkaç yıl önce satacağı daire için 1.5-2 milyon liradan kapıyı açan müteahhitlerin, şimdilerde bu fiyatın üçte birine razı olması, inşaat sektöründe dönen paranın ve haksız kazancın boyutunu ortaya koymuyor mu?

İnsan malzemesinin çürümesi
Toplumsal yaşamın ve siyasetin kuralıdır. Her siyasal düzen, her iktidar, her güç, her otorite kendi insanını, kendi toplumunu, kendi aydınını yaratır. Yaratmak zorundadır. Tarih bu gerçeği, hem de çok acı örneklerle kaydetmiştir. Tarihte nasıl kralların, imparatorların, padişahların, firavunların, diktatörlerin, cumhurbaşkanlarının, başbakanların yardımcıları, bürokratları, komutanları, danışmanları, büyücüleri, din adamları, soytarıları olmuşsa, aydınları, yazarları, şairleri, bestecileri, ressamları da olmuştur. Tüm bunlar insan malzemesinin çürümesinde, toplumun çözülmesinde rol almışlardır. Bu çürüme günlük yaşama, sanata, bilime, bürokrasiye, siyasetin diline yansımıştır. Bu dil kabadır, saldırgandır, kavgacıdır. Küfür, hakaret doludur. Tehdit eder. Hedef gösterir. Ötekileştirir, düşmanlaştırır, kutuplaştırır, şeytanlaştırır.
O nedenle siyasetçinin konumuna ve ününe koşut bir itibarı yoktur. Dilinden “halk” ve “millet” kavramları düşmese de, halk dalkavukluğunda önde koşsa da, halktan görünmeye çalışsa da, halkçı değildir. Samimiyetten uzaktır. Sadece oy avcılığı yapar.
Kıssadan Hisse: Halkın sınıfsal anlamda çıkarını; emeği, alın terini, erdemi; hakkı, hukuku, adaleti; ahlakı ve vicdanı savunmak, öncelikle ve özellikle kamucu, toplumcu, halkçı politikaları savunmaktan geçer.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları