Türkiye Acaba İşgal Altında mı?

27 Eylül 2008 Cumartesi

- Kıbrıs’ta, “Türkiye’nin garantörlüğünden AB’nin garantörlüğüne..”

- Dicle ve Fırat’ta, Ankara’nın yönetiminden uluslararası kurumların, yani ABD ve AB’nin denetimine..

- Fener Patrikhanesi’nde, Eyüp Kaymakamlığı’nın idaresinden,Washington ve Brüksel’in güdümüne..

- Dış ticaret politikasında, Meclis’in ve hükümetin yönetiminden AB’nin emir-komuta zincirine..

- Köylünün tohumunda, “yerli üretimden Batı tekellerinin güdümüne..”

- Katılımcı demokrasi ve çağdaş uygarlık değerlerinden siyasal İslamın dinci baskısına..

- Sosyal devletten, sadaka devletine..

- Vatandaşlıktan, kulluğa; insan haklarından ve özgürlüklerden “biat düzenine”..

- Türkiye Cumhuriyeti’nden ılımlı İslam devletine..

- Kısacası, Lozan’dan Sevr’e ve sömürgeleşmeye götürmek isteyenler…

73 milyonluk insanımıza sormak gerek; böyle bir gidişe evet mi diyorsunuz, yoksa karşı mı çıkıyorsunuz? İçinde yaşamakta olduğumuz süreç bu kadar nettir. Herkesin bu gerçekler doğrultusunda tavrını belirlemesi gerekir.

- Köşe yazarının köşesinde..

- Milletvekilinin, “milletin vekili” olup olmadığının anlaşılmasında..

- Siyasal parti yönetimlerinin, “partilerinin ne işe yaradığının” ortaya çıkmasında..

- İşadamının işinin,“ne işi” olduğunun kavranmasında..

- İşçi sendikasının katılımcı demokrasi içindeki yerinin açığa çıkmasında..

- Profesörün verdiği derste,“dünyaya kimin penceresinden baktığının anlaşılmasında”.. Herkesin bu değerlendirmeyi yapması gerekir.

“Gözlerimi kaparım,vazifemi yaparım” derseniz size vazifemiz (misyonumuz) nedir diye sorarlar. Siz kimin görevlisisiniz? Soros’un mu, piyasanın mı, Deniz Feneri’nin mi, AB’nin mi, tarikat başının mı?.. Herkesin kendine sorması gerekir.
 


Savaş gemisinde ‘resepsiyon’…
 


Eylül’de Marmaris TV’nin konuğu olarak bu güzel kente gittim. Her şey çok güzeldi, ta ki emperyalizmin çirkin yüzü ile karşılaşıncaya kadar. Amerika’nın savaş gemisi, güzelliği bozan bir çirkinlik abidesi gibi limanda demirlemiş. İşgal günlerinin İstanbul’unu anımsatıyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Wilson da gemiye gelmiş, bir “resepsiyon” veriyor. Savaş gemisinde “kabul ve kutlamalar”, aynen İstanbul’u işgal eden İngiliz, Fransız savaş gemilerinde yapılan kutlamalar gibi…

  USS San Antonio LPD 17 adlı savaş gemisi,Türkiye’deki Amerikan baskısının bir simgesi sanki.1968’de gizliden gizliye yanaşıp kendilerini belli etmeden ertesi gün sessiz sedasız kaçarlardı. Bugün “resepsiyon” vererek boy gösteriyorlar, bayrak gösteriyorlar. Bu ortamı kim hazırlıyor? AKP hükümetinin Amerikancı tutumu mu?Turizm adı altında tatil yörelerini “Conilere peşkeş çeken” Özalcı zihniyet mi?

Demokrat Parti döneminde Menderes hükümetleri, Amerikan savaş gemilerine ve Conilerine hizmet sunmak için Beyoğlu’nun arka sokaklarını bir güzel boyatırlardı.

İngiltere Kraliçesi Türkiye’ye geldiğinde, İsanbul’da bir savaş gemisinde “resepsiyon” vermişti. İşgal dönemini anımsatan bir biçimde. Savaş gemisinde kutlama olmaz; bu savaş makinelerinde işgalciler dayatma yaparlar; onlar “emperyalizmin sembolleridir”. Bu nedenle, Japonya’nın Amerika karşısındaki teslim anlaşması bir savaş gemisinde imzalanmıştır.

Marmaris’teki savaş gemisindeki “kabul ve kutlamalara” katılan Marmaris’teki “ileri gelenlerin”, bu katılımları ile Türkiye’yi işgal dönemlerine geri götürdüklerini iyi anlamaları gerekir.

Conilerin bırakacağı üç kuruşa avuç açanların, muhtaç bırakılanların, sorunu “Coni getirerek” çözemeyeceklerini anlamaları gerekir. 1 Mart tezkeresini savunanlar da Conilere kucak açmak istemişlerdi. Birkaç yıl öncesinde Liberal Parti lideri Conilere ek olarak, Ege’de ne kadar kilise yaparsak o kadar papaz gelir, turizm gelirimiz artar dememiş miydi?

Yabancı askerlere ve dincilere Türkiye’yi muhtaç bırakanlar, sömürgeciler ve onların Türkiye’deki uzantılarıdır.

- Türkiye’nin kendi stratejileri, makro (ve ulusal) politikaları olmazsa…

- İşler piyasaya, yabancı tekellere, yabancı büyükelçilere, Conilere ve papazlara havale edilirse, o ülkenin gerçek adı “sömürge ya da arka bahçe” olur.

İngiltere Kraliçesi’nin savaş gemisindeki “kabul ve kutlamasına” 2008’de icabet eden Abdullah Gül 8 Mart 1995’te Meclis’te; “Arka bahçe ve sömürge oluyoruz” diye haykırıyordu.

İngiliz ve Amerikan savaş gemilerinde kutlamalar, coniler, papazlar, ülkeyi “babalar gibi” pazarlayanlar…Türkiye, acaba işgal altına girdi de biz mi farkında değiliz?

- Baskı altına alınan Kemalistler, yurtseverler, Amerika karşıtları…

- Ve öte yanda Amerikan ve İngiliz gemilerinde resepsiyonlar…

İstanbul’un arka sokakları yerine Conilere sunulan yeni turistik beldeler.

Türkiye işgal edilmiş de bizim mi haberimiz yok?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları