Olaylar Ve Görüşler

Emekli-Sen kararı

15 Şubat 2019 Cuma

Emekli-Sen; kuruluşundan beri ulusalüstü sözleşmelere dayanarak kullandığı hakları yine aynı Sözleşmelere dayanarak kullanabilir. Sözleşmenin, mahkeme içtihatlarıyla içeriği belirlenen 11. maddesi anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nden yararlanması için adını değiştirmesine gerek yoktur.

Emekliler, 12 Temmuz 1995’te, “ezber bozarak” ve “iç hukuku önceleyerek” bir sendika kurdu: Tüm Emekliler Sendikası. 1990 başlarında kurulan memur sendikaları gibi, İçişleri Bakanlığı peşine düşmekte gecikmedi. Uzun bir yargı süreci, DİSK üyesi Emekli-Sen’in kapatılmasıyla sonuçlanınca, 18 Haziran 2008’de İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvurdu. Mahkemenin üç yargıçtan oluşan 2. Dairesi, neredeyse on yıl sonra 10 Nisan 2018’de, başvuruyu kabul edilmez bulup reddetti. Uyuşmazlığın “özüne” girmek yerine, salt “sendika” adı kullanılmış olmasına takıldı. Kendi birikimini yadsıyan, “karşı- devrim” niteliğinde bir karara imza attı.
Karara göre, kamu yetkililerinin dayattığı kısıtlama, sendika üyelerinin ortak çıkarlarını ilgilendiren sorunlar konusunda toplu eylemlere başvurma yeteneğine değil, sendika adına ilişkinmiş. Örgütlenme özgürlüğünün fiilen kullanılması için de, sendika adı kaçınılmaz değilmiş. Örgüt kurucuları, bir başka ad kullanarak, bir başka yasaya dayanarak da, etkinliklerini sürdürebilirmiş. Uyuşmazlık konusu müdahale, sonuç olarak sendikanın kapatılması, Sözleşme’nin 11. maddesi anlamında izlenen amaçla ölçülü imiş!

Sendika adını bilerek seçti
Oysa, başvuruya konu olan uyuşmazlıkta tartışılması gereken sorun, doğrudan hakkın özü, yani varlığı yokluğu ile ilgilidir. Emekli-Sen, adında “sendika” sözcüğünü kullandı, çünkü “sendikal” amaç ve işlevler yerine getirmek, Sözleşme’nin diliyle üyelerinin “çıkarlarını korumak”, bu amaçla da gerektiğinde “toplu eylem araçları”na başvurmak istedi. Kısacası, “sendika” adını, bilerek seçti.
Mahkeme ise bu amaç ve işlevlerin, “sendika adı kullanılmadan da yerine getirilebileceğini ileri sürdü! Uyuşmazlığı, sendika hakkının nitelik ve özünü gözetmeksizin karara bağladı. Bu, önceki yerleşik içtihatlarında benimsediği yaklaşımla bağdaşmaz. Çünkü mahkeme, özellikle “devrim” nitelikli Demir ve Baykara kararında davacı sendikanın bağlı olduğu yasada öngörülmeyen ve “sözel” olarak güvenceye alınmayan, hatta kimileri yasaklanan hakları, yani “toplu eylem haklarını” Sözleşme’nin 11. maddesine dayanarak kullanabileceği sonucuna varmıştı.

Yüzeysel yaklaşım
Bu kararında da, sonuç olarak, adını ve dolayısıyla bağlı olacağı yasayı “şeklen” değiştirip, örneğin Dernekler Yasası çerçevesinde “etkinliklerini sürdürebileceği” görüşünü savundu. Oysa Emekli-Sen’in gerçekleştirdiği etkinlikler ve dile getirdiği istemler arasında “toplu eylemler”, toplu yürüyüş ve gösteriler” ve “toplu iş sözleşmeleri” de vardır. Mahkeme, bu hakların tümünün 11. madde güvencesinde olduğunu, yerleşik kararlarında yineledi. Bu kararında ise söz gelimi “Emekli-Der” olarak da bu hakları kullanabileceğini varsaydı! Bu, sorunu ve sendika hakkını özünden soyutlayan, yerleşik içtihatlarıyla çelişen, yüzeysel bir yaklaşımdır.
Sözleşme, sendika hakkının öznesinin, “herkes” olduğunu belirtir. Kural budur. Sözleşmenin kamu görevlileriyle ilgili düzenlemesi ise bir istisnadır. Getirilmesine olanak tanınan sınırlamaların ciddi koşulları vardır. Bu istisnadan, emekliler için sendika yasağı türetilemez. Kural boşluğu, “özgürlük yararına” yorumlanır.
Kararı özetleyen iki kilit cümle şudur: “Örgütlenme özgürlüğünün fiilen kullanılması için, sendika adının kullanılması kaçınılmaz değildir. Kurucular, bir başka adla da etkinliklerini sürdürebilir.” Böylece mahkeme, özünde, Emekli-Sen’in kuruluşundan beri başvurduğu ve aralarında “toplu” nitelik taşıyanların da bulunduğu etkinliklerini, kullandığı “toplu eylem haklarını”, “dernek” adıyla da kullanmayı sürdürebileceğini, ad değiştirmenin buna engel olmayacağını, hiç değilse örtük olarak, kabul etmiş oldu.
“Ulusalüstü” nitelik taşıyan insan hakları sözleşmelerinin tanıdığı sendikal hakların özünde, hak öznelerinin “özgür iradesi” vardır. Suyun çıktığı yer, özgür iradedir. Kurulacak örgütün adını, hangisinin uygun olduğunu, amaçlarını gerçekleştirmek ve ortak çıkarlarını korumak için başvuracağı araçları, ancak hakları yaratan ve yaşatan hak özneleri belirler. “Sendika”, ortak çıkarları koruma ve geliştirmenin en doğru tarihsel aracın, örgütün adıdır. Emekli- Sen de, bu anlayışla, bu tanıma uygun olarak kuruldu. Mahkemenin yerleşik içtihatlarıyla toplu iş sözleşmesi ve toplu eylem haklarından yoksun bir örgütlenme hakkının özünden yoksun olduğunu vurguladığı 11. madde anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nü kullanmak için oluşturuldu.

Filadelfiya bildirgesi
Emekli-Sen’le sesini duyuran emekliler, “aktif” çalışanlar değildir kuşkusuz. Ama emekliler, aktif çalışmanın sağladığı hakların öznesidir. Çalışmadan doğan haklarıyla yaşamını sürdüren, emekli olmakla işvereni değişmeyen kişilerdir. Statülerinin değişmesi, ekonomik ve sosyal “bağımlılık” ilişkisini ortadan kaldırmaz. Sözleşme’nin, “herkes” olarak tanımladığı hak özneleri kapsamındadır.
Kaldı ki anayasanın 90. maddesinin son fıkrası yürürlüktedir. Yasama, yürütme ve yargı organları ile tüm kamu yetkililerini bağlar. 2004’te eklenen üçüncü cümlesi, onaylanan uluslararası insan hakları sözleşmelerini, kendisiyle çelişen ulusal yasalara üstün sayar. Kendiliğinden ve doğrudan uygulanmasını zorunlu tutar. Bu madde anlamında, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin yanı sıra, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi ile Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi de, sendika ve grev haklarını “herkes” için tanır. AB Temel Haklar Şartı da, “herkes” der. Bunlara eklenebilecek başka belgeler de vardır: 87 ve 98 sayılı sözleşmeler özne olarak “çalışanlar” demiş olsa da, ILO Anayasası ve Anayasa Eki olan Filadelfiya Bildirgesi, sendika/örgütlenme özgürlüğünü ve toplu pazarlık hakkını, “tüm insanlara” tanır.

Örgütlenme özgürlüğü
Hükümet de, uluslararası denetim organlarına gönderdiği raporlarda, onayladığı sözleşmelerin doğrudan uygulanabilir olduğunu belirtmiştir. Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin onaylanmasından sonra gönderdiği ilk raporda, aynen şöyle demiştir:
“Onay süreci tamamlandığında uluslararası antlaşmalar iç hukukun parçası olur. Ve iç hukukta uygulanabilir. Sözleşmenin, yani Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin iç hukuk üzerinde doğrudan etkisi vardır. Ve kuralları ulusal mahkemeler önünde doğrudan ileri sürülebilir.”
Emekli-Sen; kuruluşundan beri ulusalüstü sözleşmelere dayanarak kullandığı hakları yine aynı sözleşmelere dayanarak kullanabilir. Sözleşmenin, mahkeme içtihatlarıyla içeriği belirlenen 11. maddesi anlamında “örgütlenme özgürlüğü”nden yararlanması için adını değiştirmesine gerek yoktur. Çünkü, mahkemenin gösterdiği “ad değiştirme”, hakkın özünün yok edilmesi, içeriğinin boşaltılması demektir. Çünkü, iç hukuka üstün olan ve iç hukuk üzerinde doğrudan etkisi bulunan onaylanmış ulusalüstü insan hakları sözleşmeleri vardır ve yürürlüktedir; yasamayı da, yürütmeyi de, yargıyı da bağlar.

Prof. Dr. Mesut Gülmez



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları